Alışıldık gerginlik
Yıllık ritüel başladı. Avrupa Birliği'nin Aralık ayında yapılacak zirvesinden önce gene gerilimli günler yaşanıyor. Geçmiş yılların deneyimiyle bugünkü gerginliğin de son anda çözüleceğine inananlar çoğunlukta. Ya da yakın zamana kadar durum böyleydi. Her zamanki son dakika diplomasisinin bir kırılmayı önleyemeyeceği kaygısını paylaşanlar artık seslerini yükseltiyorlar. Dünkü Financial Times gazetesinin başyazısı Türkiye ve AB'nin o çok korkulan tren kazasına doğru uykuda yürüdüklerini vurguluyordu. Gene de her zaman olduğu gibi bu kez de gerilim noktalarını yumuşatan ve sürecin kopmamasını sağlayacak bir formülün ortaya çıkması ihtimali güçlü. Fransa Meclisi'nin Ermeni soykırımının reddini cezalandırmaya yönelik kararı Türkiye aleyhine havayı yumuşatmış gibi. Dahası Avrupa kamuoyu bu karardan duyulan rahatsızlığı çok açık şekilde dile de getiriyor. Ondan daha önemlisi halen AB üyeleri içinde Türkiye ile süreci koparmanın maliyetinin çok yüksek olduğunu anlayanlar var.
Yuvarlak formül bulunmalı Kıbrıs konusundaki sıkıntının aşılması daha zor. Finlandiya'nın bu konudaki önerilerinin kabul edilebilecek gibi değil ancak Türkiye reddeden taraf da olmak istemiyor. Bunların kabul edilmesindense limanların açılması daha az maliyetli olur, ancak bugün için doğru değil. Sonunda Kıbrıs konusunda da bir yuvarlak formül bulunarak sürecin kazaya uğraması engellenebilir. 2007 yılına AB ve Türkiye nikahları bozulmamış görüntüsüyle girerler. Bu görüntünün ilişkilerin sağlıklı bir zeminde olduğu anlamına gelmediğini ise cümle alem biliyor. Tam da bu nedenle öncelikle Türkiye'de AB sürecinin ne anlama geldiğini safsataya kaçmadan tartışmak gerekir. Bunu demagojiye kapılmadan yapabilmek içinse "AB nedir, nereye gitmektedir" gibi konularda biraz bilgilenmek yararlı olur. Onun da ötesinde Türkiye'nin çıkarlarına, yani geniş anlamıyla toplumun refahına, hangi tercihlerin hizmet edeceğini somut verilerle değerlendirmek şarttır. AB üyesi ülkelerin bir kısmı küreselleşme, genişlemenin sıkıntıları, kendi siyasalekonomik damar tıkanıklıkları, 11 Eylül sonrasının İslam karşıtı ve göç aleyhtarı iklimi nedeniyle Türkiye'ye kapalılar. Birliğin kendi geleceği muğlak. Bugünkü yapıların korunamayacağı önümüzdeki dönemde daha esnek yapılanmaların gündeme geleceği ise muhakkak. Böylesi bir esnek yapı içinde ise Türkiye kolaylıkla yerini alabilecektir. AB'nin Türkiye'nin kendisi için önemini ne ölçüde idrak ettiği belirsiz. Ancak bundan kaynaklanan ve kamuoyunu haklı olarak çileden çıkaran Avrupa mahreçli olumsuzluklar karşısında soğukkanlı durulmalıdır.
Türkiye Avrupa'nın aynası Emekli büyükelçi Özdem Sanberk'in Radikal gazetesinde çıkan yazısında belirttiği gibi Türkiye dünyadaki gelişmelerin merkezinde yer alan bir ülkedir. Yapacağı tercihlerle, önümüzdeki dönemin gündemini hem stratejik hem siyasal olarak etkileme imkanına sahiptir. Bir bakıma AB'deki Türkiye sıkıntısı, onlar bunun farkında olmasalar bile, Türkiye'nin kendilerine ayna tutmasından kaynaklanmaktadır. Sanberk'e göre "uzun vadeli önceliklerimizi sadece üyelik beklentilerimiz olarak değil...Türkiye'nin AB'ye getireceği katkı açısından düşünebilmeliyiz. Genişlemenin bugün ulaştığı aşamayı bizim açımızdan geçmiş genişleme dönemlerine göre farklı kılan nokta, Türkiye'nin Avrupa'nın geleceği tartışmalarının temel konusu ve aktörü haline gelmiş olması "dır. AB hedefinde somutlaşan ilkeleri ve toplumsal projeyi boşlayan iktidar partisinin bu doğruları ne kadar gördüğü içerideki reform paketlerinin alacağı şekille belli olacaktır.
|