| |
|
|
İşte kısacık öyküler
Okurlarımızı 10 kelimeyi geçmeyecek minik öyküler yazmaya davet etmiştim... Çok sayıda mesaj geldi. Bunlardan örnekler vermeden önce kimi ayrımların altını çizmek gerek. Aşağıda da göreceğiniz gibi bazı okurlarımız ' öykü', ' şiir' ve ' özlü söz' ( özdeyiş, aforizma ) arasındaki farkları gözetmeden yazıyor. Halbuki, bir duygunun şiir formunda ifadesi ya da dünyaya ilişkin bilgece bir söz, onun öykü olmasına yetmez. Hemingway, " Satılık bebek patikleri. Hiç kullanılmamış " dediğinde, çağrışımlar bizi sadece duygulara değil; ' özne' ve ' nesnelere' de götürür. Mesela aklımıza bir çift gelir. Kadın hamiledir. Müstakbel bebeklerine patikler almışlardır. Ancak kadın ya düşük yapar ya da bebek doğum sırasında ölür. Peki patikler niye satılmaktadır? Çok yoksul olduklarından mı? Bir daha çocuk yapmama kararı aldıklarından mı? Yoksa kadın, doğum sırasında başına gelen bir komplikasyon yüzünden artık hamile kalamayacak mıdır? Acaba bebekle birlikte kadın da mı ölmüştür ve erkek büyük bir hayal kırıklığı mı yaşamaktadır?
Bunları akılda tutarak gelelim okurlarımızın gönderdiği minik öykülere (Parantez içindekiler benim notlarım)... Önceliği kadınlara verelim: Nezihe İnanç: "Sahibinden satılık 84 model nikâh yüzüğü. Not: Hasarlıdır." (Hemingway'den epey esinlenmiş olsa da hoşuma gitti.) Tuğba As: "Zaman kazansın istedim, beni sevdiğini anlayabilmen için..." (Bence bu öykü değil, şiirsel anlatım; ' haiku' denilen Japon kısa şiirlerini hatırlatıyor.) Nihal Ömer: "Aaa!.. Gergefteki turna nakışın son düğümü atıldığında silkindi, kanatlanıp uçuverdi." (Görselliği güçlü ama insan ilişkileri hakkında çağrışım yaptırmıyor. Edebiyat dergilerindeki ' desen'lerin kelimeye dökülmüş hali gibi.) Ece Gürcan: "Kadın ötenazi yapılacak kedisiyle göz göze bakışıyordu. Ağlamaktan artık gözyaşları kurumuştu!" (' Göz göze' ve ' ağlamaktan artık' kelimeleri fazla değil mi? Hayvan için ' ötenazi' mi diyoruz, ' uyutma' mı? Kadının kediyle çok özel bir sevgi ilişkisi kurduğu belli ama o kadar. Bize başka çağrışımlar yaptırmıyor. Mesela kadının, 'ya ben, ya kedi' diyen sevgilisini terk ettiği hissettirilebilir...) Pınar Angın: "Rehinci tezgahındaki yüzüğü o almıştı, 'aşkım ne ucuzmuş' diye düşündü." (Kim bunu düşünen; kadın mı, erkek mi? Daha belirgin olmakta yarar var.) Ece Artun: "Annesi, 'oğlum büyük adam olsun' derdi hep. Oldu. Asıldı." (Bana Adnan Menderes'i hatırlattı. Yine de öyküden ziyade aforizmaya benziyor.) Hande Kuday: "Kadın: 'Konuşmamız gerek'. Adam: 'Yoldayım, gelince konuşur...' ( Bumm !) Kadın: ( çığlık )" (Bence kazayı ifade eden 'bumm' fazla. Biraz daha işlenirse mükemmel olabilir.)
Erkeklerden de çok mesaj geldi. Can Futacı'nınki ise çok farklıydı çünkü aynı zamanda ' öykünün öyküsünü' anlatıyordu. Okuyalım: "Çok kısa öykü duyurunuz beni 1962 yılına döndürdü. Şehir Ankara . TED Ankara Koleji'nin öğrenci servisinde, rahmetli Cenk Koray ile laflıyoruz. Ben lise iki, Cenk ise lise son sınıfta. Ben: Yahu Cenk, Ertan Balamir (sınıf arkadaşım) bir şiir yazmış. Çok kısa ve çok şey anlatıyor. Cenk: Neymiş o? Ben: ' Baktım, baktı, bakıştık... Dayısı geldi kaçıştık .' Cenk: O da kısa mı? Ben dünyanın en kısa ama en çok şey anlatan şiirini yazdım: Baktın... Yaktın !" Bu anekdot için çok teşekkürler. Bugün yerimiz kalmadığı için yarın yeni öykülerle devam ederiz. Not: Lütfen öykülerinizi kısa mesajla gönderirken Türkçe karakter kullanmayın, çünkü gözükmüyor.
|