| |
|
|
Sabah kadar taze ya da kökü geçmişin asırlarında..
Sabah kadar taze, ama kökü asırlar gerisine uzanan ne olabilir sizce?.. Sabah sabah sizi merakta bırakmayayım.. İstanbul!.. New York Times geçen hafta sonu tam bir sayfasını içinde yaşadığımız dünya incisine ayırırken, gururla ve keyifle okuduğum başlığı böyle atmıştı. "Sabah kadar taze ya da kökü geçmişin asırlarında" Henry Shukman'ın yazısı harika bir cümleyle başlıyordu.. "Napolyon bir defasında 'Dünya tek bir devlet olsa, bu devletin başkenti İstanbul olurdu' demişti." Şimdi ikinci cümleye bakın.. "Bugün bile, modern İstanbul'un trafiğe boğulmuş caddeleri, yüksek tepeleri, dar ve dik sokakları ve eski cami ve kiliselerine bakarken, Napolyon'un ne demek istediğini anlamak mümkün.." Dikkat eder misiniz?.. İstanbul'u anlatmaya başlarken "Trafiğe boğulmuş" diye giriyor söze, Amerikalı.. Trafik!.. İstanbul'un utancı.. Bu kaçıncı yazı saymadım.. Ama yazılar boyu ne yaptığımı iyi bildim.. Bu kentin seçilmiş ve atanmış iki sahibine görev ve sorumluluklarını hatırlatmak.. Yer yer örnekler vererek her ikisini yoğun eleştirdim.. "Siz ne biçim sahipsiniz ki, en küçük en basit çözümlerle dahi çok şey yapmak dururken, kent ve halkı umurunuzda değil" dedim.. Şimdi bakın.. Vali Muammer Güler de, Belediye Başkanı Kadir Topbaş da yakın dostlarımdır. İkisini de severim. Onlar da beni severler.. Anlayamadıkları bu zaten.. Ortak dostlarımızdan mesajlarını alıyorum.. "Hıncal beni sever, niye böyle yapıyor anlamıyorum.." ki, Hıncal'ın sevgisi ile yazısı birbirini etkilemez. Etkilerse de ters yönde.. En çok sevdiklerimi eleştiririm, derisini yerden yere vuran tabak gibi.. Başkan Topbaş yazılarım üzerine aradı. Konuştuk.. "Sorun iki başlı olmaktan çıkıyor.. Diyelim kavşaklara dediğiniz zebra çizgileri boyattım. Bir işe yarayacak mı?. Bu kentte bu kadar çizgi var, hepsi ihlal edilen, polis engel olabiliyor mu?." dedi. "Başkan" dedim, "Mesele bu değil.. Mesele İstanbul halkına bir sahibinin olduğunun gösterilmesi, hissettirilmesi.. Bu var mı?.." Yok!.. İşte gene kış geliyor. İşte gene vatandaş karda yağmurda akan trafiğin içinde yürüyecek, çünkü kaldırımlar galeriler tarafından işgal edilmiş.. Başkan Topbaş seçildiği günden beri sadece söz verdi, ama kaldırımları vatandaşa bir türlü geri veremedi. Bunun için ne yasaya ihtiyacı var, ne yerin altına tüneller açmaya.. Bir günde emir verecek, denetlemelere bizzat nezaret edecek ve işi bitirecek. Hani?. İstanbul trafiğini özellikle kavşaklar kilitliyor. Bunu beş yaşındaki çocuklar da biliyor.. Çözüm çok basit. Deneyimli trafik polisleri en kritik kavşaklardan başlayarak görev alacaklar.. Arterler üzerinde parkı yasaklayan eski valinin genelgesi yeniden hatırlatılacak ve bizzat vali, habersiz denetimler yapıp, uygulamanın nasıl peşinde olduğunu emrindeki teşkilata gösterecek.. Hani?.. Validen çıt yok.. En basit önlemler dahi alınmıyor ve vatandaş trafikte çıldırıyor. Şimdi bu kentin sahibi var mı, Allah için söyleyin.. İki başlılık kötü, tamam.. Ama bunun değişmesi Meclis yasaları ile mümkün.. Uzar.. O düzelene kadar, Vali ile Belediye Başkanı bir araya gelemezler mi?. İstanbul halkının sahipsiz olmadığını gösterecek ortak kararlar alamazlar mı?.. Peki niye yapmazlar?..
|