| |
Akıl ve inanç
Batı'daki sağduyu ve izan sahiplerinin bile "İslamofobi"nin dışa vurumu diye değerlendirdikleri Papa 16'ncı Benedikt'in konuşması ve tüm İslam coğrafyasından yükselen haklı tepkiler herhalde uzun süre gündemden düşmeyecek. Karikatür krizinde olduğu gibi, kestirilemeyecek gelişmeleri tetiklemesinden kaygı duyduğumuz Ratisbonne (Regensburg) Üniversitesi'ndeki o konuşmada gözden kaçırılmaması gereken, çok önemli bir paragraf var. Papa diyor ki: "Hıristiyanlık, İncil ile Yunan felsefesindeki rasyonalizmin buluşmaları ve kaynaşmalarından doğdu. Yani Avrupa'nın manevi mirasının temelinde Yunan felsefesinin birikimi bulunuyor . O nedenle Hıristiyanlık her ne kadar doğuda doğup gelişse de, tarihi izlerinin Avrupa'da bulunması hiç de şaşırtıcı değil." Tarih ancak bu kadar tahrif edilebilir. Çünkü ister dini olsun, ister felsefi, isterse tarihi, tüm batılı kaynaklar, Hıristiyanlığın "Yunan felsefesindeki kökleri"ni Hazreti İsa'nın ölümünden ancak bin yıl sonra keşfettiğini kabul ediyor. 999-1003 yılları arasında papalık yaptığı için "Milenyum Papası" ya da "Bin Yıl Papası" diye bilinen 2'nci Sylvestre sayesinde. Seleflerinin aksine bağnaz olmayan 2'nci Sylvestre gençliğinde eğitim için Barselona'ya gönderilince, İspanya'daki Endülüs uygarlığıyla tanıştı. Endülüs'ün bilim, felsefe, matematik, eğitim ve sağlıkta vardığı noktadan, rasathane ve hastane gibi Batı'da olmayan kurumlardan büyülendi.
Papa'nın keşifleri Örneğin, Harezmi'nin kitaplarını okuyup matematik öğrendi. Papa onu keşfettiğinde Muhammed İbn Musa El-Harezmi öleli 150 yıl olmuştu. Onun kurduğu bilim dalları olan cebir ve logaritma 200 yıldır medreselerde ders olarak okutuluyordu. 2'nci Sylvestre, Endülüs'te ayrıca eski Yunan filozoflarının yapıtlarıyla da tanıştı. Aristo ile, Platon (Eflatun) ile. Kendisinden sayesinde. 872-950 yılları arasında yaşayan Farabi, bu iki Yunan filozofunu geçmişin sislerinden çıkarmış, sonsuza kadar unutulmalarını önlemişti. Çünkü Bizans İmparatoru Justinien 529 yılında "Çok tanrıcılığın fesat yuvaları" dediği Atina'daki felsefe okullarını kapatmış, Aristo ve Platon'un eserlerini imha ettirmişti. O okulların öğretmenleri de İskenderiye, Harran ve Antakya'ya sığınmışlar, daha sonra Bağdat'ta toplanmışlardı. O çağda dünyanın bilim merkezi olan Bağdat'ta. Aristo ve Platon'un eserleri Aramice ve Arapça'ya çevrilmişti. Farabi önce bu çevirilerden, ardından da Yunanca asıllarından iki filozofun metinlerini okumuş, irdelemiş, katkıda bulunmuştu. O kadar uzmanlaşmıştı ki bu alanda, ilerde aynı yolda yürüyecek olan İbn Rüşd tarafından "İkinci Üstad" ilan edilecekti. "İlk Üstad", elbette Aristo.
İbn Rüşd'ün mirası "Müthiş" olduğu söylenen kültürünü işte bu kaynaklara borçlu olan 2'nci Sylvestre, papalığa seçilip Vatikan'a gidince, "Aristo'yu Batı'ya tanıtan ilk kişi" olacaktı. Batı'yı "Sıfır" rakamı ya da kavramıyla tanıştıran ilk kişi de! Daha El-Razi, El-Kindi (290 eser bıraktı), Meymun, El-İdrisi, El-Zarkali, Az-Zahravi, El-Battani, İbn Zohr var. Gerçeğe akılla ulaşma yolu diye bilinen ve Aristo ile Platon felsefeleri sentezine dayanan "Meşşailik"in büyük ismi İbn Bacce var. Aristo ve Platon'un tüm yapıtlarını Yunanca ezbere bilen ve her cümlesine koyduğu "şerh"lerle daha iyi anlaşılmalarını sağlayan İbn Rüşd var. Ruhun ölümsüzlüğü, evrenin ezeliliği gibi düşünceleri Orta Çağ'ın Hıristiyan Avrupa'sında kendi adını taşıyan bir akım doğurtan İbn Rüşd., Felsefenin "inanç bozduğu" gerekçesiyle insanlar için kötü birşey olduğunu söyleyen Gazali'nin "Filozofların Yıkımı" kitabına "Yıkımın Yıkımı" eseriyle meydan okuyan İbn Rüşd. Felsefi ve dini gerçekleri "Gerçeğin birliği"nde uzlaştıran İbn Rüşd. Daha Doğu ve Batı felsefelerinin birleştiği kavşak diye gösterilen İbn Sina var. İnancını akıl süzgecinden geçirmekten zerrece çekinmeyen İbn Sina. Papa 16'ncı Benedikt, Batı'yı "Manevi mirasımız" dediği Yunan felsefesiyle tanıştıran İslam düşünürlerine nankörlük etmekle kalmıyor, bin yıl önceki selefi 2'nci Sylvestre'i de mezarında kıvrandırıyor.
|