| |
Sana dün bir başka açıdan baktım dünya!..
Herkes her şeyi aynı açıdan görüp, benzer tepkiler verseydi, yaşam da siyaset de çok rahat olurdu. Ama bu bir ailede bile mümkün değil. Doğadaki inanılmaz çeşitliliği olağan kabul edip, insan aklının ve algılamasının tek tip olmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Selim İleri'nin "İstanbul Hatıralar Kolonyası" kitabını okurken, hep gözümün önünde duran, ama farkına varmadığım bir gerçeği daha görüverdim. Düşünün ki, milyonlarca insanımızın yaşadığı gözbebeğimiz İstanbul'a bile nasıl farklı açıdan yaklaşıyoruz. Belki hepimiz seviyoruz bu eşsiz kenti. Ama bazılarımız kızıyor, bazılarımız nostaljik takılıp "Nerede o eski İstanbul" diyor, bazılarımız İstanbul'u "Kahpe Bizans" olarak görüyor, bazılarımız da "Türkiye'nin nabzı burada atar" şeklinde bakıyor İstanbul'a.
HANGİ İSTANBUL? Selim İleri bence okunması şart olan kitabında Tevfik Fikret ile Yahya Kemal'in İstanbul'a bakışlarını da şöyle irdelemiş: - Tevfik Fikret "Sis"te, İstanbul'u Bizans'tan Abdülhamid dönemine çürüyen bir şehir olarak görüyordu. İlenç (Beddua) yağdırıyordu bu şehre. "Sis" şüphesiz çok etkileyici bir şiir. Sesiyle dile getirdiğiyle. Bugün okunduğunda da etkisini sürdürüyor. Ama "Sis"e Yahya Kemal'in yanıtı da düşündürücü bir eserdir. Yahya Kemal Beyatlı, İstanbul'u bütün tarihiyle birlikte yüceltiyordu. Hangi İstanbul? İlençlere uğrayacak kadar günahkar İstanbul mu, Yahya Kemal'in başka şiirlerinde de görkemle andığı İstanbul mu? Selim İleri edebiyatımızı bir imbikten geçirip içinden İstanbul'u süzdüğü "Hatıralar Kolonyası"nda, Peyami Safa'nın "Fatih-Harbiye"sini de ele almış ve "Bir tramvayın gidiş-geliş levhasından esinlenerek İstanbul'daki Doğu'yla Batı'yı simgelendirir" demiş. Aynı olaya farklı bakışları yakalayan yazarlarımızdan biri de Elif Şafak.
BABA VE PİÇ Elif Şafak'ın Ermeni Tehciri'nin bir yanda diyasporadaki Ermeniler diğer yanda biz Türkler tarafından nasıl farklı değerlendirildiğini etkileyici biçimde anlattığı "Baba ve Piç" romanının kahramanlarından Baron Baghdassarian'ın şu yorumunu herhalde sizler de çarpıcı bulursunuz: - Diyasporadaki Ermeniler arasında Türklerin soykırımı kabul etmesini asla istemeyecek olanlar var. Çünkü Türkler bunu kabul edecek olurlarsa, ayağımızın altındaki halıyı çekip, bizi bir arada tutan en güçlü ve belki de tek bağı ortadan kaldıracaklardır... Tıpkı Türklerin yapılan haksızlığı inkar etme alışkanlığı olması gibi, Ermenilerin de yapılan haksızlığın hatırasına dört elle yapışıp 'mazlum' kimliğinin keyfini sürme alışkanlığı var. Okuduğunuz her gerçekten değerli kitapta, dinlediğiniz gerçekten bilgiyi ve gözlem gücünü yansıtan her konuşmada, o ana kadar farkına varmadığınız böyle nice gerçekle karşılaşırsınız. Ve bilirsiniz ki bunlar da aslında o yazarın veya o konuşmacının açısından yakalanan gerçeklerdir. O açının dışında başkalarının da kendi gerçekleri mutlaka vardır. Bu durumda sizden farklı düşünenlere kızmak yerine onları anlamaya çalışmak ve kendi gerçeğinizi de anlatmak, "İnsan"a yakışan en uygun davranıştır.
HARFLERİN MUCİZESİ Tevfik Fikret İstanbul'u Yahya Kemal gibi düşünmediği için, İstanbul değişmez ki. Veya bir muhbir vatandaş Elif Şafak'ın romanı hakkında suç duyurusunda bulununca, "Ermeni Sorunu" buhar olup uçmaz ki. Herkes AK Partili olup, bu partiye oy verseydi, bu bazılarının bu partiye karşı olmasından daha mı iyi olurdu? Çok seslilik ve çok partilik iyi de, farklı düşünmek mi yanlış yani? Romanlarını İngilizce yazan ve yazılarında Osmanlıca da kullanan Elif Şafak, bunu eleştirenlere BBC'deki bir söyleşisinde, hatırladığım kadarıyla şu cevabı vermişti: - Ben galiba hurufiyim. Sayıları 30'u geçmeyen harflerin çeşitli birleşimlerde ve sayısız dilde milyonlarca kelime üretmeleri mucizesi ortada dururken, böyle eleştiriler bana anlamsız geliyor. Ne dersiniz?.. Harflerin kelime olmalarını ve kelimelerin sizin hoşunuza gitmeyen cümleler kurmalarını önlemek için, acaba harfleri yasaklasak mı? Peki bu harflerle başka dillerde de kelime üretilmesine karşı ne yapacağız?
|