"Bavulunu al git değil..."
Gazi Orduevi'ndeki 30 Ağustos Resepsiyonu'na hükümet ve asker Lübnan konusunda konuşmama kararıyla gelmiş. Bunun belirtileri de daha bahçeye adım atar atmaz gözleniyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, bahçeye girer girmez, daha biz sormadan kestirip atıyor: "Lübnan konusunda konuşmayacağım. Bu konuda soru sormayın..." Israrlı soruları ise "Daha ben İstanbul'dan yeni geldim" diyerek savuşturuyor. Hemen ardından Dışişleri Bakanı Abdullah Gül geliyor. Gül de daha önceki açıklamalarının ötesinde fazla bir cümle söylemiyor. Biz gazetecilerden kurtulmak için, yanından geçen herkesle tokalaşıp, hal hatır soruyor. Cumhurbaşkanı soru sorulmasına fırsat vermemek için süratle uzaklaşıyor, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, "futbol konuşmayı" tercih ediyor.
Henüz bir şey yok Bu hava içinde bahçede dolaşırken, komuta kademesinden bir generalle sohbete başlıyoruz. Lübnan konusundaki soruları başlangıçta o da geçiştiriyor. Israrlı davranınca, "Henüz ortada bir şey yok ki, size ne söyleyeyim" diyor. Hükümetin asker gönderme tezkeresini Meclis'ten salı günü çıkarmaya kararlı olduğunu anımsattığımda şu tespitte bulunuyor: "Anladığımız kadarıyla hükümet, muhtemel gelişmeler karşısında süratli hareket edebilmek için tezkereyi çıkarıyor. Hükümetin tezkere ile aldığı yetkiyi hemen yürürlüğe koyacağını da sanmıyorum..." Gerekçesini de kendisi sıralıyor. BM Barış Gücü'nün görev tanımının tam kesinleşmediğini söylüyor. ABD Başkanı Bush'un "Gidecek gücün Hizbullah'ın silahsızlanması görevini de üstlenmesi için yeni karar çıkaracağız" dediğini anımsatıyor. "İlk kez ABD Başkanı'nın talebine rağmen Güvenlik Konseyi adım atmadı" diyor.
"Haydi git olmaz" Konuyu kendilerine getirip sözlerini sürdürüyor: "Nasıl bir görev üstleneceğimizi henüz biz de bilmiyoruz. Görev tanımımız olmalı ki, biz de ona göre hazırlığımızı yapalım. Asker göndermek, 'haydi bavulunu al git' değil. Nereye, hangi sınıftan kaç asker, hangi yoldan gidecek. Bunlar belli olmalı ki, ona göre planlama yapalım..." Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hazır bir gücü olduğundan söz edildiğini anımsattığımda şu yanıtı veriyor: "Hemen gitmeye hazır gücümüz istihkam... Bu birliğimiz acil kullanıma sunmak için köprü kurabilir veya yıkabilir. Gerekirse bir tepeyi yolun üzerine yıkıp kapatabilir de. Kirlenmiş içme suyunu temizleyip, içilebilir hale de getirebilir. Ama yeni bir yol yapılacaksa bu Bayındırlık Bakanlığı'nın, su kuyusu açılacaksa da DSİ'nin işi. Bizim değil, biz askeriz..." Kısa bir duraksamadan sonra şöyle devam ediyor: "Görev tarifimizi oturup konuşmak için zamanımız da olmadı. Biz de terfi törenleriyle uğraşıyoruz. BM de bazı ülkelerden angajmanlarını (taahhütlerini) aldı. Ülkelerin, konuşlanacağı yerler ve görevleri de belirlenmedi..."
Akdeniz kıyısı Resepsiyonda asker ve diplomatlarla sohbetimizden edindiğim izlenim ise şöyle: Gül'ün de vurguladığı gibi gidecek asker sayısı 1000'i geçmeyecek, 680 civarında olacak. Yerleşim alanı olarak, Lübnan'ın Akdeniz kıyısındaki bölgesi tercih ediliyor. Askerin bir hafta önceki, "Lübnan'a gitmemiz lazım" vurgusunun tonunda düşüş gözleniyor. Buna Cumhurbaşkanı'nın, "Başkalarının ulusal çıkarları için asker yollamaya karşıyım... BM'nin kararı da iyi niyetli değil" yaklaşımının etkili olduğunu kendileri de gizlemiyor. Hükümet aceleci bir tavır takınırken, asker ve diplomasi aynı cevvaliyeti göstermiyor. Daha temkinli tavır sergiliyor.
|