Teröre anlamlı cevap
Bu cuma gecesi, Başbakan Tayyip Erdoğan ilk kez yabancı bir misyonda verilen bir yemeğe katılacak. Erdoğan ve eşi Emine Hanım, İngiliz büyükelçisi Peter Westmacott ve eşi Suzie Namaze'nin konuğu olacaklar. Başbakan'ın kendi protokol kurallarını bozup bir elçinin özel davetine katılmasının ardında, anlam yüklü iki neden var. Birincisi, davet Kasım 2003 yılında bombalanan Beyoğlu'ndaki İngiliz Başkonsolosluğu'nda gerçekleşecek. El Kaide terörünün yerle bir ettiği Pera'daki Başkonsolosluk inatla, inançla yeniden inşa edildi. Başbakan renovasyon süreciyle yakından ilgilendi. Şimdi de yerinde görmek istiyor. İngilizler, Kıta Avrupası'nda terör konusunda en dirençli ülkelerden biri. Hatta Avrupa'da terör ve ulusal egemenlik konusunda Türkiye'ye en benzeyen reflekslere sahip. İkinci Dünya Savaşı'nda Londra, Almanların Blitzrieg hava bombardımanında yerle bir olurken, cephede Hitler'le savaşmaya devam ettiler. Yıllarca IRA olgusuyla yaşadılar. Son yıllarda El Kaide terörünün hedefi olduklarında, İspanyollar gibi hemen ürküp politika değiştirmek yerine inatla teröre meydan okudular. En son bu hafta Antalya ve Marmaris'teki PKK saldırılarına rağmen Güney sahillerinden kaçmayarak "Terörün kazanmasına imkan vermeyeceğiz" mesajı verdiler. Bu yüzden de cuma geceki yemek, teröre karşı medyan okuma yemeği. Ancak gecenin bir anlamı daha var. Peter Westmacott görev süresini tamamlayıp Türkiye'den ayrılıyor. Uzun zamandır hem siyaset eliti ve hem de kamuoyunun bu ölçüde sempatiyle baktığı Batılı bir elçi geçmemişti Türkiye'den. Özellikle Avrupa Birliği sürecinde İngiltere'nin Türkiye'ye verdiği destek (Ali Babacan'ın da pek etrafta olmadığını düşünürsek) Westmacott'a "başmüzakereci" lakabını kazandırdı. 17 Aralık ve 3 Ekim süreçlerinde bizzat cep telefonu ve kapalı kapılar ardında yürüttüğü diplomasiyle Dışişleri bürokrasisinin güvenini kazandı. Kıbrıs'ta Türkiye'nin argümanlarını önce Jack Straw, sonra Tony Blair'e kabul ettirdi, bu sayede AB platformunda tamamen izole olmaktan kurtulduk. En önemlisi, bunları yaparken yeri geldiğinde kritik konularda Türkiye'deki muhataplarına telkin ve eleştirilerini iletmekten geri kalmadı. İşte Başbakan, Westmacott'un bu yapıcı çabalarına verdiği değeri göstermek için geceye katılıyor. Peki Cuma günkü bu davetten sonra, Ankara silkinip uzun zamandır unutmuş gibi göründüğü Avrupa rotasını yeniden çizecek mi? Siyasilere sorsanız, "Müzakereler teknik meseleler. Onlar da ilerliyor" cevabını alıyorsunuz. Ancak AB konusuna bakan bürokratlar hükümetin ilgisizliği ve heyecansızlığından şikayet ediyor. Avrupa basını "Where is Ali Babacan?" diyerek bir bakanın iki portföyü birden yürütmeye çalışmasını eleştiriyor. Hem Brüksel hem de Ankara'da Ekim ayında Avrupa'yla yaşanacak "tren kazası"nı atlatmak isteyenler var ama, siyasi konsantrasyon çoktan kaybolmuş vaziyette. Siyasi irade, sanki Avrupa'yla kriz yaratıp seçim öncesi puan toplamak ile Kıbrıs meselesini çözüp yeniden Avrupa Birliği'yle meşruiyet tazeleme seçenekleri arasında henüz kararını vermiş değil. Kamuoyu deseniz, "Avrupa Birliği" duyunca "Pardon... ne Birliği demiştiniz?" noktasında. İşte bu atmosferde gerçekleşen davet, umarız ki sonbahar ve "yeni dönem"e girerken hükümetin Avrupa Birliği konusunda yeni bir heyecan yakalaması için de zemin hazırlar. Kendimizi kandırmayalım. Avrupa konusunda her şey tıkırında değil. Daha yapılacak çok iş var. Yeterince kaynak ve mesai ayrılmıyor. Müzakereler ciddi bir gündem yaratmadı. Kıbrıs konusunda Formula 1'de Mehmet Ali Talat'a kupa verdirmek gibi gayri ciddi bir davranışın ötesinde lobi yapmış değiliz. Brüksel her geçen gün daha uzak gözüküyor... Kısacası Avrupa için yeni bir konsantrasyon ve umut lazım.
|