| |
|
|
Türbanlı kadın-uyanık patron
Mini şortlu mankenlerin, ellerinde yarış bayraklarıyla Formula 1 pozları verirken... Arka planda türbanlı kadınların, pembe önlükleri ve pembe türbanlarıyla temizlik yapması bazı arkadaşların canını sıktı. " Bu fotoğrafla 100 yıl geriye gittik " diyenler bile oldu. İstanbul Park adı verilen yarış kompleksinin gereksinmelerini karşılamak üzere çeşitli ihaleler yapılmış. Temizlik ihalesinin bir bölümünü de (pistin dış temizliği ve çöplerin kaldırılması) Özkartallar adlı bir firma kazanmış. 'İşin içinde iş' arayanlar, bu görüntüyü " İrtica F1'i ele geçirmeye çalışıyor " şeklinde okuyorlar. Bence de işin içinde bir iş var. Ancak bu iş başka bir iş.
Eşit işe düşük ücret ve itibar Tesettürlü entelektüel kadınlar, 20 yıldan fazla ' türbana özgürlük' mücadelesi verdikten sonra, ' Biz ne yaptık' diye kendilerini ve çevrelerini sorgulamaya başladı. Vardıkları sonuçlardan bazıları şuydu: 1) İslamcı erkekler bizi kullandı. 2) Belediyesinden patronuna, birçok kesim bize ' ikinci sınıf eleman' muamelesi yaptı. Cihan Aktaş'ın "Bacı'dan Bayan'a", Nazife Şişman'ın "Kamusal Alanda Başörtülüler", Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun "Şov ve Mahrem", Metin Sever'in "Türban ve Kariyer" adlı kitaplarını okursanız... Türbanlıların ' eşit işe düşük ücret' aldıklarına, ' eşit işe, düşük itibar' gördüklerine şahit olacaksınız. Erkek emeği karşısında kadın emeği zaten azımsanırken, türbanlı kadın emeği daha da küçümseniyor. Devlet kuruluşları ve bazı şirketler türbanlı elemanı kabul etmiyor. Bu da türbanlı kadının iş bulma olasılığını azaltıyor. Emek fazla, talep az olunca, örtülü kadınlar düşük ücrete razı geliyor. Tabii bu durumdan yararlanan birçok uyanık patron da var. " Gel bacım " diyorlar türbanlı kadınlara, " madem türbanına laf ediliyor, gel bizimle çalış. " Yüce gönüllü olmanın, İslami dayanışmanın bir tezahürü mü bu çağrı? Ebette değil! Ya da şöyle diyelim: Asla odan ibaret değil. İşin esası kapitalizm: Bir tarafta sermaye sahibi işveren var, diğer tarafta emeğini satmaya çalışan işçi kadın. Görünüşte patron dini tercihlerle eleman alıyor. Halbuki işin esasını kurcalarsanız; türbanıyla, başörtüsüyle çalışma imkanı karşılığında, daha az ücrete razı olan emekçi kadınlar olduğunu göreceksiniz. Bir ekonomi tabirini kullanırsak... Karşımızda bir ' niş piyasa' (' niche market') var. 'Niş piyasa'yı, ' dar piyasa' ya da ' odak piyasa' diye çevirebilir miyiz acaba? Mesela bin bir çeşit sabun ya da çay satan bir dükkan, 'dar piyasaya', 'odak piyasaya' hitap etmektedir. Aynı durum emek için de söz konusu: Elemanlarını, şartlar gereği ucuza çalıştırabileceği türbanlı kadınlar arasından seçen bir firma da dar emek piyasasına, odak işgücüne yönelmiş demektir.
İdeolojik perdeleri aralayın Bu vesileyle size bir kitap daha önereyim. Boyner Yayınları, Chicago Üniversitesi'nin harika çocuğu, ABD'li ekonomist Steven Levitt ile gazeteci Stephen Dubner'ın ortaklaşa yazdığı " Görünmeyen Ekonomi: Dünya Gerçekte Nasıl İşliyor? " adlı çalışmasını Türkçe'ye çevirdi. " Eğer uyuşturucu satan gençler, denildiği kadar çok kazanıyorsa, neden anneleriyle oturuyorlar?.. Çocuklar için hangisi daha tehlikeli; bir silah mı yoksa bir yüzme havuzu mu?.. " Bu ve benzeri soruları ortaya atan yazarlar, olaylara bambaşka bir gözle bakıyor, gündelik hayatın ardındaki mekanizmaları ortaya çıkarıyorlar. Siz de İslamcıların olumlu, laikçilerin olumsuz " din-iman-türban " edebiyatına kanmayın. O laflarla yaratılan ideolojik perdeleri araladığınızda, ekonominin (ve diğer çıkar ilişkilerinin) sert çarklarıyla karşılaşacaksınız.
|