Kanyon'un tuvalet sorunu
İstanbul'un en lüks alışveriş merkezindeki restoranların çoğunda tuvalet yok. Sinema katında da durum farklı değil.
Bu korkunç sıcaklarda, İstanbul'un en püfür yerlerinden biri olan Kanyon'a attım kendimi. Bir baktım, herkes orada. Sağına dönüyorsun Güneş Taner, soluna dönüyorsun Güneri Civaoğlu. Enteresan bir piyasa... Okan Buruk da orada. Perihan Mağden'e ne demeli... Demek Kanyon epey in. Fakat Wagamama'nın o ilk günlerdeki yoğunluğu artık kalmamış. Oraya gidenler, nasıl demeli, bir nevi Babylon Clientele'i. Kitcehenette ise her yaştan insanı ağırlıyor. Bu arada macaroon'ları da epey başarılı. Bir zamanlar herkes Paris'ten taşırdı bu makaroonları, kutu kutu. Gelgelelim, Kitcehenette'nin tuvaleti yok! Yani yemeğin ortasında bir ihtiyacınız olsa, siparişinizi, sevgilinizi ya da arkadaşınızı masada bırakıp epey bir yürümek zorunda kalıyorsunuz. Girmiş olduğunuz da Kanyon'un umumi tuvaleti, aldı mı sizi bir kuyruk stresi... Olacak şey değil!
KONYALI'DA VAR Kat görevlilerinin pek nadir uğradığını dalgın dahi olsanız, hemen anlayabildiğiniz böyle bir ortamdan kaçar adımlarla uzaklaşırken kat edeceğiniz mesafenin uzunluğu ilk kez işe yarıyor. Kendinize gelmek için avans gibi bir şey bu kullandığınız. Tecrübeyle sabittir, masaya döndüğünüzde iştah miştah kalmıyor. Hayır, asıl merak ettiğim şu; kışın ayazında durum ne olacak? Yakışıklı garsonlardan birine danışayım dedim, yakışıklılığı kadar kafası da çalışıyor mu, diye. Malum İstanbul'un en trendy yerlerinde stajyer beyinli, en en en gabi garsonlara alıştık artık. Bu güya akıllı, çalıştığı işletmeyi koruma içgüdüsüyle Kanyon'daki restoranların hiçbirinde tuvalet olmadığını söyledi. Ama ben Wagamama'da, Le Pain Quotidienne'de, hatta Konyalı da tuvalet olduğunu biliyorum. Normal şartlar altında Kanyon'un sinema salonlarına laf söyletmek istemem, değil mi? Hıncal Uluç'un dediği kadar var çünkü. İnsan bunlarda film izledikten sonra, başka sinemaya gitmek bile istemez. Fakat sıkı durun, bombayı patlatıyorum. Değil sinemalarda, o katta bile tuvalet yok. Yıl 2006, İstanbul'un en lüks alışveriş merkezinin hali... Çekin fotoğrafı, basın, gönderin kalkınmakta olan üçüncü dünya ülkelerine... Tuvalet konusunu ben de açmak istemezdim, ama ne yapalım ki Kanyon'da durum böyle. Benden söylemesi.
ATIF HOCA OYUNCU OLDU Bu haftanın ağır bir dedikodusu var, ama söylemem. Ben şöyle suya sabuna dokunmadan Ali Atıf Bir meselesine gireceğim yeniden. Ali Atıf Bir biliyorsunuz, Sinan Çetin hakkında da kendi çapında hamasi cümleler kaleme almıştı zamanında. Gelin görün ki, şimdi yeni dizisinde oynuyor. Yani Sinan Çetin de psikolojik rüşvet mi veriyor dersiniz... Hiç sanmıyorum. Çünkü Ali Atıf Bir'in bütün bunları çok da bilinçli yaşadığına inanmıyorum. Yani Ali Atıf Bir Hoca, kötülüğün izini sürecek kadar kötülüğe hizmet edenlerden değil. Ben kefil olabilirim. Tamamen tahmin üstelik. Biliyorsunuz, kendisi nadide İclal Aydın okurlarındandır.
YENİ GELİN Bu arada gazetelerin magazin sayfalarında dikkatimi çeken bir şey daha var. O da Yılmaz Erdoğan'ın inci gibi karısının gelinlik modeli. Robadan... Bu kelimeyi de en son anneannemin geceliğini anneme hatırlatmak için kullandığımdan eminim. Robadan bir gelinlik, sanki içi dolu gibi duruyor. Bu bana ait bir tahmin tabii, bildiğim en ufak bir şey yok.
|