| |
Ne olacak bu memleketin hali ve risk meselesi
Türkiye, vatanını çok seven insanların ülkesidir. Hepimiz bu vatanın taşına toprağına, insan zenginliğine, kültür çeşitliliğine aşığız. İki Türk bir araya geldiğinde, söz "Ne olacak bu memleketin hali" diye başlar ve sonra "Ülkenin en önemli sorunu"nu aramak üzerine yapılan çeşitlemelerle devam eder. Şu anda vatanını seven Türkler, "Neden Amerika'nın her söylediği Türkiye için kısıtlayıcı birer kırmızı çizgi oluyor" sorusuna cevap aramakta. Siz sayın okurlarımdan da bu sütuna "Ulusal onur"un ve "Bağımsızlık"ın altının çizildiği, artık ABD ile iplerin kopartılması gerektiğini vurgulayan sayısız mesaj gelmekte. Geniş halk kesimleri için siyaset, güncel olaylara yaklaşımı ifade eder. Tarih, coğrafya, diplomasi, sosyoloji, jeopolitik, ekonomi gibi alanlar, geniş kitleler güncel siyasetin konularını değerlendirirken birlikte ele alınmaz genellikle. Oysa "Siyaset" profesyonellerin icra ettiği bir meslektir. Bu nedenle meslekten olmayanlar, tepkilerinin ve önerilerinin ne yansımalarını, ne de muhtemel sonuçlarını hesap ederler. "Devlet sorumluluğu" taşımayanlar için savaş ilan etmek de, yabancı devletlerle ipleri kopartmak da, sadece duygulara dayalı olarak belirlenen tepkilerdir. Türkiye'nin 2'nci Dünya Savaşı'na katılması için baskı yapan İngiltere Başbakanı Churchill'le Adana Mülakatı'na (30 Ocak 1943) katılan İsmet İnönü'nün halini, Churchill'in özel doktoru Lord Moran "Anılar"ında özetle şöyle anlatır:
SORUMLULUK - İşkence altındaki bir ruhun çektiği eziyet Türk cumhurbaşkanının yüzüne yansımıştı. Bu savaşa katılmak durumunda vatandaşlarının nelerle karşılaşacağını, kaç yüz bin gencin öleceğini hesap ettiği belliydi. Bu savaş bittikten sonra İnönü'nün savaşa katılmayarak Türkiye'nin erkekliğini öldürdüğü, 12 Adalar'ın Yunanistan'a kaptırıldığı yazılıp, söylendi. Ama böyle diyenler, Yugoslavya'da 2 milyon, Sovyetler'de 26 milyon insanın öldüğünü, Yunanistan'da iç savaş başladığını falan pek hatırlamadılar. Tabii ki siyaset, cesaret ve risk almak mesleğidir de. Önce Balkan Savaşı'nı, arkasından 1'inci Dünya Savaşı'nı, sonra Kurtuluş Savaşı'nı yaşamış kuşağın mensubu İsmet İnönü için, "Savaş"ın alınmaması gereken bir risk olduğu herhalde bilinmelidir. Gerçekten de siyasetin bu coğrafyadaki varlık felsefesi "Barışı korumak" olmak durumundadır. Bunu başaramayan siyasetçiler, ülkelerinin parçalandığını, işgal edildiğini, yüz binlerce vatandaşlarının öldüğünü görmüşlerdir.
SAVAŞ VE BARIŞ Neticede değişmez kural "Savaşta gençler, barışta yaşlılar ölür" değil midir? Bu gerçekleri bütün boyutlarıyla bilerek irdelerken, "Türkiye' nin en önemli meselesi nedir" sorusuna da berrak bir düşünce ortamı içinde cevap aramamız gerekiyor. "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin yanında, "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak" da, Türkiye'nin temel hedefi değil midir? Şu anda biz Türklerin de Hyundai gibi, Samsung gibi markalarından tanıdığımız, Asya kaplanlarının en parlağı, borsası beş yılda yüzde 23 artı puan yapan Güney Kore, dünya ekonomisi için hala "Gelişmekte olan ülke" (Emerging Market) konumunda. Çünkü başta Kuzey Kore tehdidi olmak üzere, Asya'daki her sosyopolitik çalkantı, Güney Kore için "Ülke riski" doğuruyor. Yani ekonomik mucizelerin bu devleti bile hala "Gelişmiş ülke" statüsünü elde edemedi.
TÜRKİYE RİSKİ Bir de Türkiye'nin çevresini, mesela "Irak sorunu"nu ele alın, Kıbrıs'taki çözümsüzlüğün TürkiyeAB ilişkilerinde nelere sebep olacağını tahmin edin, buna ABD ile iplerin kopartılması ihtimalini ekleyin ve "Türkiye riski"ni hesaplamaya çalışın. Bir anda "Çağdaş uygarlık düzeyi"nin ne kadar uzak bir hedef haline dönüştüğünü görebilirsiniz. Topraklarından petrol fışkıran bölge ülkeleri halkının demokrasiden de, refahtan da, özgürlükten de pay alamamalarını değerlendirmek de, Türkiye'de siyasete ilgi duyanlar için, yol gösterici bir çalışma olabilir mesela. Kısacası her davranışlarında aile fertlerinin ve bütünlüğünün geleceğine dönük sayısız hesap yapan bireyler, ülkenin geleceğini yönlendirmek sorumluluğu taşıdıkları zaman, yani siyasetçi olduklarında herhalde yeni sorumluluklarının çapını da hissediyorlardır. Tabii ki demokratik bir ülkede herkes savaş da isteyebilir, dünyaya rest çekmeyi de önerebilir. Ama sırtında yumurta küfesi olanlarla kendilerini asla karıştırmamaları da gerekir.
|