Stratejik öngörü
Bundan on yıl önce, Amerikalı diplomat Richard Holbrooke, Foreign Affairs dergisinde Soğuk Savaş sonrası dönemle ilgili bir değerlendirme yapmıştı. Holbrooke Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye'nin cephe ülkesi olacağını vurguluyordu. O sıralarda yaşanmakta olan Bosna ve Ruanda felaketlerine rağmen ortada Soğuk Savaş ölçeğinde bir mücadele yoktu. Bu değerlendirmenin tam olarak anlaşılması için gerekli şartlar da görünür değildi. Aradan geçen sürede iki farklı mücadele alanı ortaya çıktı ve bunların cepheleri şekillendi. Bunlardan birincisi 11 Eylül saldırılarının ardından ortaya çıkan ulusaşırı terörle mücadeleydi . Bu terörizm öncelikli olarak İslami bir söyleme dayalı ve genelde Müslüman toplumlarını dalgalandıran bir boyut taşıyor. Türkiye'nin laik, demokratik, kapitalist ve Batı ittifakı içinde bir Müslüman ülke olması ise profilinin yükselmesine yol açtı . Şu sıralarda kamuoyu yoklamalarında tu kaka edilen hemen hemen ne varsa, yalnızca Batı'nın değil dünyanın da gözünde Türkiye'nin önemini arttırıyordu. 2002 yılından itibaren ülkenin Batı'ya yönelik politikalar uygulayan İslamcı kökenli bir parti tarafından yönetilmesi de buna katkıda bulundu. Kısacası, Türkiye'nin önemi artık emlak değerinin ötesinde nedenlere bağlanıyordu. Osmanlı döneminden itibaren gerçekleştirdiği sekülerleşme, modernleşme yönündeki reformlar ve ulaştığı ekonomik-siyasi gelişmişlik düzeyi giderek öne çıkıyordu. İkinci mücadele enerji kaynaklarına erişim konusunda yaşanıyor. Enerji talebi artar, fiyatlar buna koşut olarak yükselirken enerji kaynaklarına ulaşma ve bunların taşınmasındaki güvenlik gündemin başına yerleşti. Bu bağlamda da dünya petrol kaynaklarının üçte ikisine sahip Ortadoğu kadar Hazar çevresi ve Orta Asya önem kazandı. Türkiye bu yeni mücadelede de merkezdeki coğrafi konumu kadar siyasi istikrarı, ittifak ilişkileri ve siyasal-toplumsal yapısı nedeniyle yüksek bir profile sahipti.
BTC: Stratejik açılım Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı bu yeni mücadele bağlamında Türkiye'nin dünya siyasetindeki konumuna ciddi katkı yapacak. BTC'nin yapımı petrol şirketlerinin, Rusya'nın, çeşitli ülkelerin direnişlerine rağmen gerçekleşti. Bu gerçek anlamıyla derin stratejik açılımın neredeyse 14 yıllık bir tarihi var. Proje ilk olarak rahmetli Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey tarafından gündeme getirildi. Turgut Özal tarafından yeni dönemin stratejik yapılanması içinde değerlendirildi. Süleyman Demirel ve o dönemden beri görev yapmış tüm hükümetler de bir şekilde konuya sahip çıktı. En az bunlar kadar önemlisi ABD yönetimleri hayati destek sağladı. BTC'nin hayata geçirilmesinde kritik rol oynamış sabık Dışişleri Müsteşarı Özdem Sanberk ve Pars Kutay'ın Zaman gazetesinde tefrika edilen yazıları, BTC'nin hikayesini detaylarıyla anlatıyor. Yazarlara göre "Bakü-Ceyhan Projesi entegre bir siyasi düşünce sisteminden uzak, kendi başına bir atımlık izole bir proje değil, çok boyutlu, uzun vadeli ve geniş kapsamlı büyük bir stratejinin temel dayanaklarından biri... Ülkemizin AB ile tam üyelik hedefinde bir alternatifi olarak değil, tam tersine Avrasya'dan aldığımız rüzgârları yelkenlerimize doldurarak o hedefe ulaşmamızı kolaylaştıracak itici bir güç olarak öngörülmüş" olması. BTC, başta Samsun-Ceyhan boru hattı diğer petrol ve gaz boru hatlarıyla desteklendiğinde Türkiye'nin Avrupa-Asya entegrasyonunda oynadığı rol perçinlenecek. Ancak bu hedefleri gözetirken Türkiye'nin dünya sistemi içindeki rolü konusunda bugünkü kafa karışıklığını sürdürmek mümkün değil.
|