| |
|
|
Köşe yazarının eşcinselliğine devam..
Ali Atıf Bir ile Oray Eğin arasındaki tartışma, evrensel olduğu için ben de görüşlerimi açıkladım.. Ardından yenileri girdi devreye, fikir ileri sürmekten çok sanki bana sataşmak için fırsat kollarmış gibi.. Bu arada Oray da yanıt verdi tabii.. Hepsini dikkatle okudum.. Sonuç.. Ya ben ne demek istediğimi anlatamamışım, ya onlar istediklerini anlamışlar.. Bir defa ben hiç kimsenin cinsel yapısını açıklamaya zorlanmasından yana bir tavır almadım. Ben insanların herhangi bir şeye zorlanmasını pek hoş karşılamam zaten. Söylediğim.. "Okur, yazarının erkek ve kadın olduğunu nasıl doğal olarak biliyorsa, eşcinsel olduğunu ayni doğallıkla bilebilir.. Okur açısından yararlıdır." O kadar.. Ha.. Sen böyle düşünmez, açıklamazsın.. Olur.. Oluyor da zaten.. Şimdi meseleye şöyle bakalım.. Eşcinsellik niye gizleniyor?.. Çünkü dünyada geniş, yaygın, yerleşik kanı, ilgiyi kendi cinsine karşı duymanın sapıklık, ayıp, günah, hatta yasal suç olduğu.. Öyle mi peki?.. Bugün hangi eşcinsel, sapık olduğunu kabul ediyor.. Genetik veya cinsel tercih, hangisi olursa olsun, bu onun yaşamı değil mi?.. O zaman, doğal ve normal bulduğu bu yaşam tarzını içinde yaşadığı topluma kabul ettirmek için savaşması doğru bir hareket olmaz mı?.. Bakın, daha düne kadar, Amerikan vize başvurularında iki otomatik ret gerekçesi vardı.. Komünistlik ve homoseksüellik.. Bu Amerika'da bugün eşcinseller büyük ölçüde kabul görmeye başladı.. Artık rahatça kimliklerini açıklıyorlar. Toplumdaki saygın yerlerini koruyorlar, bürokrasi ve siyasette en üst noktalara gelebiliyorlar. Hatta eşcinsellerden yana tavır almak, seçimlerde oy malzemesi olabiliyor.. O Amerikan toplumu, bu Amerikan toplumuna nasıl dönüştü?.. Tıpkı Kadın Haklarını savunan feminist liderler gibi, eşcinsel hakları diye ortaya atılan öncüler çıktı. Bunlar aşağılanmayı, toplumdan dışlanmayı, işlerinden olmayı göze alarak savaştılar. Telefat vermeden, özveride bulunmadan, riskleri göze almadan, cesur olmadan savaş kazanılmaz.. Bu öncüler de çok acılar çektiler, ağır yaralar aldılar, pek çok şeylerini kaybettiler ama, sonunda eşcinsele vize vermeyen Amerika'yı bir eşcinsel cenneti haline getirmeyi başardılar. Şimdi Türkiye'ye bakalım.. Aslında en hoşgörülü ülkelerden biriyiz.. Bir defa yasalarımızın suç tarifleri arasında eşcinsellik yok. Osmanlı'dan beri, hem sarayda, hem kırsalda yaygınlığı biliniyor ve geleneksel olarak hoşgörü ile bakılıyor. Yani ortam daha yumuşak.. Ama bu ülkede nedense, eşcinsel hakları öncüleri çıkmıyor.. Türk halkının hâlâ "Sanat Güneşi" diye taptığı Zeki Müren, herkesin bildiği yaşam tarzını açıklayarak önemli bir lider olabilirdi mesela.. Müren çekindi.. Hep inkâr etti. Bugünküler de çekiniyor.. Onlar çekindikçe, ister doğal, genetik bir cinsel yapı, ister özgür bir tercihle seçilen eşcinsel kimlik, toplum nazarında sapıklık olarak algılanmaya devam ediyor.. Şimdi tercih şu... Eşcinsel olduğunuzu herkes bilecek, ama bunu bir sapıklık, ayıp, aşağılık bir durumdur diye önce siz kabullenip gizleyecek, sorulduğunda inkâr edeceksiniz.. Böylece hep baskı, hep korku içinde yaşayıp gideceksiniz.. Ya da "Eşcinsellik, kadınlık ve erkeklik kadar doğal bir durumdur" diye kalkacak ve bu savaşın öncüsü olacaksınız.. Benim doğrum bu.. Oray'ın doğrusu o.. Peki hangisi doğru.. Oturup düşünmek ve tartışmak gerek.. Kırmadan, kırılmadan.. Haksız saldırılarla, tartışmanın yönünü saptırmaya yeltenmeden.. Ben, bu ülkede eşcinsellerin alınları açık dolaşmasından yanayım. Yığınla eşcinsel arkadaşım var. Dostluklarından gocunma değil, gurur duyuyorum. Onların saklanma çabalarına da üzülüyorum. Tekrar soruyorum.. Suçluymuş, sapıkmış, günahkarmış gibi, gizlenmek ve devamlı inkârcı bir yaşamı kabullenmek, daimi bir "Teşhir edilirim" korku ve stresi içinde yaşamak mı?. Yoksa ortaya çıkıp, bir İnsan Hakları savunucusu olarak "Sayılma ve kabul edilme" savaşının bayrağını açmak mı?. Cinsel tercihlerini eşcinsel olarak yapıyorlarsa eğer, bu konudaki tercihlerini de bilmek isterim.
|