Müze nedir, sebepleri nelerdir?
İlk koleksiyoncu uygarlık eski Mısır. Sanat eseri koleksiyonculuğunu ise 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da doğmakta olan burjuvazi geliştirdi. Halka açık ilk müze olan The British Museum, 1753 yılında kuruldu.
Eski Yunan mitolojisinde, sanatları koruyan dokuz tanrıçaya 'mousai' adı verilmiştir. Eski Atina'da bu tanrıçalara tahsis edilen tepenin adı da 'mouseion' idi ve bu tanrıçaların şanına yapılan tapınağı işaret ediyordu. Büyük İskender'in MÖ 323'te ölmesiyle imparatorluğu generalleri arasında paylaşılınca, Mısır, onun en ünlü generali Ptolemaios Soter'e (Kurtarıcı) düşmüş, 38 yıl tahtta kalan bu hükümdar, tarihe sanat ve felsefeye olan merakıyla geçmiştir. Nitekim İskenderiye'deki sarayının bir bölümüne 'mouseion' adını vermiş, o çağın en büyük filozof ve sanatçılarını burada toplamış, ünlü İskenderiye Kütüphanesini burada kurmuştur. İskenderiye'nin tahrip edilmesinden sonra bu kelime çok uzun bir süre tedavülden silinecektir. 1765 yılında 'museum' olarak Latinceleşmiş biçiminde ortaya çıkacak, sonra bizim de kullandığımız Fransızca 'müze' kelimesine dönüşecektir. Uluslararası Müzeler Konseyi, müzeyi şöyle tanımlamaktadır: "Toplumun ve onun gelişiminin hizmetinde, kâr amacı gütmeyen sürekli bir kurumdur. Halka açıktır, insanın ve ortamının maddi tanıklarına ilişkin araştırmalar yapar, bu tanıkları edinir, bunlardan haberdar eder, özellikle de bunları inceleme, eğitim ve insanların zevk almaları amacıyla sergiler." Yapay veya doğal nesnelerin koleksiyonunu yapmak çok eski bir uygulamadır. Ama gerçek anlamda ilk koleksiyoncu uygarlık, eski Mısır olmuştur. Dinsel amaçlı bu uygulamada, halkın herhangi bir yeri yoktur. Romalılar da savaş ganimetleri sayesinde zenginleşen koleksiyonlara sahip olmuşlardır ama bunlar özel servetler biçiminde halkın uzağında tutulmuşlardır. Orta Çağ'da fildişi objeler ve halılar, soyluları şatodan şatoya izleme dışında bir işleve sahip olmamışlardır.
İLK MÜZE İTALYA'DA Ancak 15. yüzyıldan itibaren Avrupa'da doğmakta olan burjuvazi, tablo formatını yaygınlaştırınca, sanat eseri koleksiyonculuğu gelişmiş, büyük ölçekli tarihi tablolar şato galerilerini süsler hale gelirken, aynı zamanda bu galeriler iktidarın temsil edildiği odaklara dönüşmüşlerdir. Bunun yanı sıra, Rönesans dönemi antikiteye büyük bir ilgi gösterince, antik yazmalar, madalyonlar ve diğer eşyaları toplamak fikri önce ortaya çıkmış sonra yaygınlaşmıştır. Floransalı bir sanat meraklısı piskopos olan Paolo Giovio, hayatının son yıllarında (1550'ler) çekildiği Como Gölü yakınındaki villasında elindeki 400'den fazla tablo ile antik eşyaları, hatta Amerika'dan gelme bazı özel nesneleri sergileme fikrini geliştirmiş ve villasını Museaum Jovianum (Giovio'nun Latince hali Jovius'tan) adıyla dünyanın ilk müzesi haline getirmiştir. Bu akımdan, İtalya'nın en güçlü prenslerinden Toskana Büyükdükü I. Cosimo'nun etkilenmemesi elbette beklenemezdi. Büyükdük, Rönesans'ın en büyük mimarlarından Giorgio Vasari'ye bir yönetim binası ısmarlamış, sonradan Floransa'nın şanı olacak bu binanın zemin katı çalışma ofisleri olarak düzenlenirken, Uffizi binasının birinci katı galeri halinde yapılmıştır. Floransa Uffizi galerisi 18. yüzyıla kadar izinle ziyaret edilebilirken, 1765'te halka açılarak, gerçek bir müze haline gelmiştir. Ama halka açık ilk müze, 1753'te kurulan, 1759'da kamunun ziyaretlerine açılan The British Museum'dur.
KAMUSAL ALANIN KURUCUSU Fransız Devrimi, kamusal alan ve kamu malvarlığı kavramlarını da oluşturunca, müze kavrayışının bundan nasibini alması kaçınılmaz olmuştur. Nitekim, Fransız Devrimi tüm sanat eserlerini ve tüm güzellikleri ulusa ait saymış, bunları ve bunlardan kaynaklanacak ve üretilecek bilgiyi herkese açmayı bir görev bilmiştir. Bu açıdan bakıldığında müze ve kamusal koleksiyon fikri, modernitenin tarih kavrayışının ve demokrasinin kurucu unsurlarından olan modern bir yaklaşım ve keşiftir. Bir kamu kurumu olarak müzenin işlevi, ulusun ortak varlıklarına herkesin ulaşabilmesini sağlamak ve sergilenecek nesneler seçilirken hem güzel hem de bilgi kavramlarının öne çıkartmaktır. Fransız Devrimi'nin hayata geçirmeye çalıştığı modernitenin başat koridorlarından müze; sanatı ama aynı zamanda ilerlemenin taşıyıcısı bütün yeni disiplinleri yani bilim, teknik ve tarihi de ulusun hizmetine sokmalıdır. Müze, kamusal alanın kurucu unsurlarındandır. Fransız Devrimi, ruhbanın, soyluların ve krallığın elinde olan eserlere el koyarak ulusal bir sanatsal varlık oluşturmuş, bunları ticaretin dışına çıkartarak (Müze malları satılamaz) ulusun hafızasını ve tarihini kayıt altına almıştır. İki temel müzecilik anlayışının dışında kalan Türk müzeciliği ile son günlerin flaş konusu Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'ni de haftaya görelim.
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|