"Türk ve Kürt halkından özür diliyorum"
Ankara'nın siyasi kulislerinde sadece merkez sağ veya solda hareketlilik yok. Sağ veya solun farklı renklerini taşıyan kesimlerde de Kürt hareketinde de ciddi arayışlar var. DİSK solda yeni bir çıkış peşinde. Şerafettin Elçi parti kurma hazırlığında. Önümüzdeki günlerde Demokratik Toplum Partisi de kongresini yapıyor. Aslında bu kongreden yeni bir açılım beklenmiyor ama DTP'nin seçimlere kurumsal kimlikle mi, yoksa bağımsız adaylarla mı katılacağı ciddi tartışma konusu. İşte tam da bu noktada uzun süredir suskunluğuyla dikkat çeken eski DEP milletvekili Orhan Doğan, suskunluğunu bozdu ve önemli açıklamalarda bulundu. Doğan, Kürt siyasi hareketi içinde, Türkiye'nin bütünlüğü ekseninde politika geliştirmeye çalışan sayılı birkaç isimden biri. On yıl cezaevinde kaldığı Leyla Zana ve Hatip Dicle ile birlikte dışarı çıktıklarında herkesin kafasında aynı soru vardı: "Acaba ne yapacaklar? Türkiye partisi olabilecekler mi?" Bu beklenti çok sürmedi. Başlangıçta aralarında Celal Doğan'ın da yer aldığı Demokrat Toplum Hareketi umut yaratsa da kısa sürede bitti. Orhan Doğan ve arkadaşları ise derin bir sessizliğe gömüldü. Sonra devreye Demokratik Toplum Partisi girdi ve "Türkiye partisi" hayalleri suya düştü. Peki ne oldu da sadece Kürtlerle sınırlı kalmayan ve Türkiye'nin tümünü kucaklayan bir siyasi yapı oluşturulamadı? Orhan Doğan önce Gündem gazetesine, ardından da bize yaptığı açıklamalarda başta bu soru olmak üzere birçok soruya açıklıkla cevap veriyor. Önce Doğan'ın bir tespitini aktaralım: "HEP'ten DTP'ye kadar kurulan tüm siyasi partiler ya 'Biz Kürt sorununun çözümünde arabuluculuk yapmaya hazırız' dediler ya da 'muhatap beklentisi içine girdiler.' Ama hiçbir zaman kalkıp Kürt sorununda demokratik çözümden ne anlaşılması gerektiğini ortaya koyamadı. Yani kolaylaştırıcı olamadık." Doğan, özeleştiri denebilecek bu açıklamayla yetinmiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Biz Demokratik Toplum Hareketi'nde çok şey vaat ettik. Neler demedik ki, Kürt sorunu konusunda bilimsel akademik çalışma yapacağımıza, yeni bir Anayasa taslağı hazırlayıp tartışmaya açacağımıza, enflasyonu ve işsizliği nasıl önleyeceğimize, dış politikaya ve Kıbrıs sorununa nasıl bir vizyonla bakacağımıza, türbanı nasıl çözeceğimize ilişkin Türkiye özgülüne yönelik projeler sunacaktık. Ama bunların hiçbirini yapamadık . Ben kendi adıma Kürt ve Türk halkından özür diliyorum." "Siyasette kendi ezberimizi bozmamız gerekir" diyen Doğan, "Bunu neden başaramadınız" sorusuna çok net ve kısa bir cevap veriyor: "Birçok neden sayılabilir. Ama en önemlisi bizim yetersiz oluşumuz. Hazır değildik." Kürtlere yöneltilen en yoğun eleştirilerden biri de "Türkiye partisi" olamamaktı. Orhan Doğan, bu konuda da çok net şeyler söylüyor: "Türkiyelileşme, Kürt orijinli bir hareketin vitrinine üç beş Türk dostu ya da aydınını koyarak yaptığı çıkış olarak algılanmamalıdır. Türkiyelileşme Türk halkının yaşadığı sorunlara sahip çıkan projeler üreten bir yaklaşımla olur. Siz Karadeniz çay üreticisinin sorunlarına çözüm yaratamazsanız, onlara Kürt sorununu anlatamazsınız." Neresinden bakarsanız bakın her açıdan önemli açıklamalar bunlar. Elbette Orhan Doğan'ın söyledikleri bunlardan ibaret değil. "Makul çoğunluğa" ters ve itici gelebilecek önerileri de var. Kim bilir belki de bugün bir kısım gazetede Doğan'ın bu sert önerileri yer alacak ve birçok insan öfkelenecek. Bu da asıl paylaşılması gereken ciddi önerileri gölgede bırakacak. Doğrusu ortak aklın gereği, hem kendi içinden hem de dışarıdan çok yönlü baskılara maruz kalan Kürt siyasetçilerin bu önerileri artık dikkate alınmalı ve en azından tartışmaya açılmalıdır. Türkiye'nin geleceği için, bu tartışmaya katılmak çok mu zor?
|