Korku ve gerilime oynamak
Danıştay'a yapılan alçak saldırı, Türkiye'de laik yaşam biçimiyle ilgili yaygın korku ve endişelerin var olduğunu ortaya koydu. Bu gerçeği ifade etmek, bu korku ve endişelerin haklı gerekçeleri olduğunu kabul etmek anlamına gelmez elbette. Sadece, toplumsal bir gerçekliği ifade eder. Toplumumuzda ayrıca Kürt sorunundan kaynaklanan bir terör ve bölünme korkusu yaşandığı da bir başka gerçeklik. Bu iki toplumsal gerçeklik, seçilmiş iktidarın önündeki iki önemli mayın tarlası. Bu korku ve gerilimlerden faydalanıp toplumsal bir ayaklanma ve kaos yaşatmak isteyenlerin varlığı da bir sır değil. Türkiye, dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi, bu tip olayların sıkça yaşandığı bir ülke. Korku ve endişeleri tahrik ederek toplumsal gelişmeyi yönlendirmek isteyenlerin eline bolca malzeme veren bir ülke aynı zamanda. Ülkenin düşünce önderi kurumlarının kilit noktasındaki isimlerin tavrı da bu çabalara destek veriyor açıkçası. Gazete köşelerine bakınca, 'Her ne kadar onaylamıyorsak' mesajları arasında 27 Mayıs öncesi eylemlere sıkça atıf yapıldığını görmek, Türkiye'de demokratik bilincin ne kadar kırılgan olduğunun göstergesi. 27 Mayıs, Türkiye'nin bir kesiminin hala özlemle andığı bir dönem olarak hafızalarda yaşıyor. Bu kesimler, 27 Mayıs'ı sürekli gündeme getirerek herkese "ayağını denk al" mesajları yolluyor. Her müdahale döneminin ardından demokrasi kahramanı kesilenler, ilk kırılma noktasında seçilmiş iktidara karşı, zinde güçlerin yanında yer alabiliyor. Böyle dönemlerde, iktidarlara düşen bir görev de toplumun korku ve endişelerini yatıştırmak olmalı. İktidar sadece komplo teorileri ortaya koymakla yetinmemeli, demokratik hak ve özgürlükleri herkes için genişletme çabalarını artırmalı. Türkiye laik, demokratik bir hukuk devleti olarak yoluna devam edecekse, iktidar "İki adım ileri, bir adım geri" taktiklerinden hızla vazgeçmeli. Şemdinli bombalarında olduğu gibi, perde arkasına gidecek gücü olmadan, sürekli komplo teorileri üzerinde durmak, zannedilenin aksine iktidarın elini güçlendiren bir sav değildir. Sürekli komplo teorisi vurgusu yapmak, halkın yönetime güvenini sarsıp daha güçlü karar merkezleri aramasına yol açabilir. 60 Darbesi'nde doğmuş, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı yaşamış bir kuşağın temsilcisi olarak demokratik, laik yaşam biçimine yönelik her tehdidin karşısında olmak ana görevimiz. Çünkü, demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden taviz vermenin sonuçlarını çok iyi biliyoruz.
|