Rehavet
Türkiye'nin şu sıralarda dış politikasında işleyebileceği iki büyük hata var. Bunlardan birincisi, kendi vazgeçilmezliği ve eşsiz stratejik önemine güvenerek rehavete kapılmak. İkincisi bu rehavetin etkisiyle, dış politika oluşturmayı fikir egsersizleriyle eşdeğer tutmak olur. Bunların yanısıra hükümet ve iktidar partisi başta olmak üzere Türkiye yakın çevrede olup bitenleri gerçekçi bir şekilde değerlendirmek zorunda. Önümüzdeki dönem komşularla sıfır sorun politikasının sınırlarının iyice belirginleşmeye başladığı gelişmelere gebe sayılabilir. Dış politika tercihlerinde duygusal alana oynamanın iç siyasette prim yapacağı aşikarsa da bundan kaçınmak gerekir. Kamuoyunun içgüdülerine ters gelebilecek açılımlar ve tercihler gerekiyorsa, ki gerekecektir, o zaman siyasetin görevi, atılacak adımların doğruluğuna kamuoyunu ikna etmek olmalıdır. Zira önümüzdeki hayli karmaşık uluslararası ortamda gerçeklerle gönülden geçenleri birbirine karıştırmanın bedeli ağırlaşacaktır. Bu bağlamda Irak Kürtleri'yle ne tür ilişki kurulacağından sonraki en temel tercih, ABD'nin enerji eksenli stratejik arayışlarıyla Rusya-İran ikilisinin kurdukları oyun arasında yapılacaktır.
Batı bağlantısı Rusya ve İran ile işbirliği yapmayı düşleyenlerin öncelikle bu iki ülkenin güç, amaç ve dış politikalarındaki sertliğin ayrımına varmaları gerekir. İkinci olarak da Türkiye'nin küresel stratejik öneminin ciddi bir boyutunun Batı ile ilişkisi bağlamında oluştuğunu idrak etmek ve sindirmek şartı var. Batı ile ittifakını koparmış bir Türkiye'nin ABD politikalarının da bir sonucu olarak bir hayli güç biriktiren iki etkili devletle bir eşitler ilişkisine girmesi zordur. Onların oyunlarının parçası olması ihtimali daha yüksektir. Bu durumdan kurtulmanın yolu ise eldeki stratejik önemi perçinleyecek dış politika açılımları yapmaktan geçer. Açılımın önşartı da yerleşik önyargı ve düşünce kısıtlarından kurtularak siyaset üretmeye başlamaktır. Atılacak adımlar komşularla ilişkileri ille de kötüye götürmez. Ancak Türkiye'nin nerede durduğunu çok net şekilde tanımlamasını gene de gerektirebilir. İçe dönen, cumhurbaşkanlığı ve genel seçim tartışmalarıyla kendini tüketen bir ülkenin bu türden kıvrak hamleleri, anlamlı bir siyaset içinde gerçekleştirmesi kolay değildir. Dolayısıyla hükümetin dengesini bozmak isteyenler de, buna uyarak önceliklerini şaşıran hükümet de ülkeye büyük kötülük yapabilirler.
Enerjide kilit Türkiye Türkiye'nin coğrafyası ve tarihi ilişkileri ülkeyi bir kez daha ve bu sefer enerji hatları çerçevesinde merkezi önemli hale getirdi. Somut olarak ABD, Hazar bölgesi gaz ve petrolünün Türkiye üzerinden Batı piyasalarına çıkmasını istiyor. Bu amaçla, Türkiye'nin bir enerji nakil alanı olmasına destek veriyor. Rusya'nın Avrupa üzerindeki ağırlığının azaltılması öncelikli hedef. Bunun bir yolu da alternatif kaynaklardan Rusya dışı yollarla petrol ve gazı Avrupa'ya taşımak. Bu arayıştaki kilit ülke de Türkiye. Enerjide Rusya'ya kendisini bağımlı kılan Türkiye'nin, bu bağlamda yapacağı ilk iş herhalde Kazakistan'a yönelik bir diplomatik ataktır. Bu ülkenin gaz ve petrolünün BaküCeyhan hatlarına aktarılması, enerji stratejisinde olmazsa olmaz bir hedeftir. Irak'taki Kürt bölgesinden çıkacak petrolün de dünyaya Türkiye üzerinden ulaşması sağlanmalıdır. Böyle bir hedef ise Kuzey Irak'ı ve Kürtler'i, PKK bağlamının çok ötesinde değerlendirmeyi ve ona göre siyaset oluşturmayı beraberinde getirmelidir.
|