| |
İlke Anayasa'dan, kaynak ise Allah'tan mı gelir?
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'de "Ortalama yaşam süresi" nin 66 yıl olduğunu söyleyerek, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı'nın emeklilikle ilgili maddelerini veto etti. Sezer'e göre ortalama yaşam süresi 66'yken, emeklilik yaşının 65'e yükseltilmesi emekliliği olanaksız kılıyor. Buna göre sosyal güvenliği salt aktüeryal denge düşüncesiyle oluşturmak da Anayasa'nın "Sosyal devlet ilkesini savsaklamak anlamına" gelmekte. Sezer'in sosyal devlet ilkesine gönderme yaparak bu yasayı veto etmesi, doğal olarak toplumun belirli kesimlerinde mutluluk yaratacaktır. Sayın Cumhurbaşkanı böylece "Laiklik" ten sonra "Sosyal devlet" in de muhafızı olarak, iktidarın karşısında uyarı görevini yapmaktadır. Ancak bu noktada bazı soruların da seslendirilmesi mutlaka gerekiyor. Örneğin sosyal güvenlik "Aktüeryal dengeler"le ele alındığı zaman gerçekten Anayasa'nın ilkeleri savsaklanmış mı olur? Veya cumhurbaşkanlarının görevi sosyal devlet ilkesinin içini doldurmak, siyasi iktidarların görevi de bu dolduruşun mali kaynaklarını ne şekilde olursa olsun bulmak mıdır? Dün bir sayın okurum (Orhan Arıkan) şöyle bir not göndermişti: - Sosyal güvenlikte aktüerya hesabı "Ortalama ömür" e göre değil , "Beklenen ömür" e (Life Expectancy) göre yapılır. Sigortacılığın teknik yanlarına girip, bunlarla Sayın Sezer'in veto gerekçelerini karşılaştırmaya bu sütunlar yeterli değil. Ben bunun yerine rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 1992 Aralık'ında İzmir Ticaret Odası'nda yaptığı bu konudaki konuşmasından bazı paragrafları hatırlatacağım. Hatırlanacağı gibi, 1991 seçim kampanyasındaki "Erken emeklilik" vaadini başbakan olduktan sonra gerçekleştiren Sayın Demirel sayesinde, "Sosyal devlet" ilkesi hala sosyal güvenlik açıklarını kapatamayan "Müflis devlet" gerçeğine dönüşmüştü.
ÖZAL VE SOSYAL GÜVENLİK Turgut Özal 1992'de bu konuda şunları söylüyordu: - Devletin veya yönetimin veyahut da sizin seçtiğiniz insanların hepsini birden kavrayalım. Meclis'in ve sizin rolünüz ayrıdır. Bunların arasındaki ayrım nerededir, bu konu çok iyi bilinmiyor ülkemizde. Bir kısım insanlarımız, devleti baba olarak görmeye devam ediyor. Çok yanlış. Modern bir ülkede artık devlet, baba olarak görülmüyor. Bu iş geçmiştir. Çünkü baba olarak gördüğünüz zaman benim bir tabirim var, eline bir gün sopayı alır sizi döver; bir şey diyemezsiniz. Eğer baba olarak görüyorsanız, bu bitmiştir. - Şimdi misal vereyim. Sosyal güvenlik sistemi, sosyal sigorta sistemi kanunla hallediliyor. Siz şunları vereceksiniz. Sigortalıysanız sonunda sizlere sosyal sigorta sistemi şöyle bir emekli maaşı verecek. O da seneden seneye artıyor. Şu hastanelerde bakılacaksınız, iyi güzel de, bir hesap kitap meselesi. Yani aktüerya hesabı dediğimiz hesaplama ile ilgilidir. Sizin yatırdığınız para, aldığınız karşılığında, belli bir süre sonunda ölünceye kadar bunlardan istifade edeceksiniz. Eğer bu dengeli değilse, birisi bu açığı kapatacak demektir. - Şimdi ne olur, herkes devletin cebinden bir şey almak ister. Ondan sonra da parmaklar kalkar, parlamentoda sosyal güvenlik sistemi batacak noktaya kadar gelir. Yirmi sene hizmet verirsiniz. Yirmi sene sonra, otuz beşkırk sene bundan faydalanmak istersiniz. Ne olur versin, canım devlet, deriz. Hesabı kitabı yoksa, bunun parasını kim verecek, yine sizler vereceksiniz. Bu noktada o devlet dedikleri de yetersiz kalır. Neticede ya enflasyonla ödersiniz ya artan vergilerle ödersiniz. Başka türlü mümkün değildir.
HALA DAHA CANLI - Devletin ayrı bir hazinesi yok. Hepsi bu insanların çalışmasından meydana gelen sonuçlara bağlıdır. Sonunda herkes hiç farkında olmadan cebinden verecektir. Şimdi bu hak mıdır? Adalet midir? İşte bu anormal yetkilerin verilip verilmemesinin münakaşa edilmesi lazım. Özal'ın bu sözlerini aktardıktan sonra şunu söylemek istiyorum. 1993'te vefat etmiş bir cumhurbaşkanı, bugün yaşayanlardan daha canlı, daha gerçekçi ve daha dünyalı düşüncelere sahipse, burada mutlaka bir yanlış vardır. Anayasa'ya "Sosyal devlet" ilkesini yazanlar, herhalde ileride bunun içeriğinin nasıl doldurulacağının aktüeryal hesabının yöneticiler tarafından yapılacağını düşünmüşlerdi. Yöneticiler bunu 1991'de düşünmediler. Şimdi de bu hesabın devreye sokulmak istendiği bir yasa, "Salt aktüeryal denge düşüncesi Anayasa'nın sosyal devlet ilkesini savsaklamak anlamına gelir" diye veto ediliyor.
|