İran'ın hamlesi
Amerikan toplumu birkaç yıl sonra geriye dönüp baktığında Bush yönetimini kesinlikle hayırla anmayacaktır. Aynı toplumun 2004 seçimlerinde aynı kişiyi ikinci kez iktidara getirerek işlediği günah için de epeyce dövünmesi gerekecek. Sonuçta Irak macerası yalnızca hayli istikrarsız bir bölgeyi daha da istikrasızlaştırmadı. Amerikan hegemonyasının yaşam süresini de bir hayli kısalttı. Irak savaşı başladığında ABD ile diğer ülkeler ve ülke grupları arasındaki büyük güç farkları sıkıntı yaratıyor tüm ülkeleri tedirgin ediyordu. Irak savaşının ardından ABD'nin gücünün meşruiyeti ve ahlaki otoritesi kapsamlı bir hasara uğradı. Bunun ardından Amerikan askeri gücünün Irak'ta istediği rejimi yerleştirmekteki başarısızlığı, petrol fiyatlarının ABD'nin hasım ve düşmanlarını güçlendirecek bir seyir izlemesi geldi. İddialı proje, iddia sahibinin gücünün eksilmesiyle sonuçlanıyor. Bunun derecesi tam olarak kestirilemese de yeniden güç, meşruiyet ve ahlaki zemin kazanabilmesi için ABD'deki rejimin değişmesi gerekecek.
En zararlı çıkan İran Irak savaşından İran kadar yararlanan az ülke oldu. Tahran'ın iki can düşmanı ABD tarafından yok edildi, petrol fiyatları arttı. Hem Afganistan'da hem Irak'ta etkisi arttı. Ancak hemen yanıbaşında Amerikan ordusunun mevcudiyeti İslam Cumhuriyeti'nin de tedirgin olmasına yol açtı. Nükleer programın tekrar ivme kazanması ve bir siyasi pazarlık mevzuu haline gelmesi bu nedenle gerçekleşti. Bu konuların makul şekilde tartışılabileceği İran'ın reformcu ancak iktidarsız devlet başkanı Muhammed Hatemi'yi ABD politikaları tüketti. Öncelikle, İran'ın Bush tarafından şer eksenine dahil edilmesi Hatemi'yi yaraladı. Ardından 2003 Nisan'ında, yani Amerikan kibiri zirvedeyken, Tahran'ın tüm konuları masaya yatırarak ABD ile yeni bir uzlaşma zemini bulma çağrısı Washington tarafından reddedildi. Son üç yılda nükleer enerji programında gerçekleri söylemediği için şu sıralarda artan uluslararası baskı karşısında ise, teslim etmek gerekir ki, Tahran diplomasisi hayli kıvrak ve yaratıcı bir siyaset izliyor. İslami rejim radikal Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın çıkışları sayesinde bir yandan içeride ulusal birliği sağlama çabası içinde. Diğer yandan gene Başkan'ın İsrail'e saldırıları ve Filistinlileri sahiplenmesi nedeniyle kendisini İslam aleminin lideri olarak da ortaya atıyor.
İran'ın saflığına inanmıyorlar Ahmedinecad'ın Bush'a gönderdiği ve hemen her sayfasında Hazreti İsa'ya saygı dolu atıflar yapılan mektubu da bu diplomatik kıvraklık çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Ahmedinecad'ın mektubu iki ülke ilişkilerine hemen hiç değinmiyor. Başkan'a onun anlayacağı gibi dinsel bir lügatle hitap ediyor ve şu soruyu soruyor: "Sizce, hepimiz tektanrılılık, Allah'a inanma, adalet, insan onuruna saygı, mahşere inanma gibi ilkelere inanıp onlara uygun yaşarsak dünyanın bugünkü sorunlarını halledemez miyiz?" Bugün varılan nokta da hemen hiçbir ülke İran'ın niyetinin saf olduğuna inanmıyor ve son tahlilde bugünkü müttefikleri de Tahran'ın nükleer bomba sahibi olmasından rahatsızlık duyacaktır. Dolayısıyla İslami rejimin perde arkasındaki asıl iktidar sahipleri ipi bir noktada gevşeteceklerdir. ABD içinde etkili siyasetçilerin taktik değiştirilmesi ve İran ile müzakereye oturarak bu ülkenin meşru çıkarlarının da tanınması yönündeki baskıları da muhtemelen artarak sürecektir. Son tahlilde bugünkü açmazdan çıkmanın da tek makul yolu budur. Bu yola girilip girilmeyeceği ise galiba öncelikle Tahran'daki rejimin zamanlama tercihine bağlı olacaktır.
|