Bir de kendimiz
Demirel ile Erdoğan' ın "Türbanistan" polemiği, sözde atışması, içten pazarlıklı didişmesi ikiyüzlülüğün orta oyunu. Kusura bakmasınlar; bu ülkedeki, maalesef CHP ve DSP gibi sol görünümlü yahut sosyal ve sol lakaplıların kalın gövdeleri de dahil, merkez ve merkezkaç, merkeze kaç sağın tüm ikiyüzlülüklerinin bir sureti. Rejimin, demokrasi, adalet, eşitlik, evet laiklik anlayışlarımızın... Sözde cinsiyet eşitliğinin, sözde fırsat eşitliğinin, sözde özgürlük arayışları ve vaatlerinin tüm ikiyüzlülüklerinin simgelerinden biri. Bu ülkede defalarca başbakan olmuş, cumhurbaşkanlığı ile onurlanmış birisi... İşine geldiğinde "Allah'ın ipi" ne, gelmediğinde "rejimin ipi" ne sarılmış... Bazen "demokrasinin babası" na, bazen "darbeciliğin babası" na halat bağlamış birisi, şimdi çıkıyor, "Türbanlı şuraya gidip okusun... İktidarsın, sıkıysa burada okut" diyor. Ve daha gencinin, halihazırın başbakanının buna tüm cevabı da, adeta kendi kızını nerede okutmak zorunda kaldığını unutmuş gibi, elhak hakikaten iktidar olmamış da adaymış gibi, "Bu çocukların yeri bu topraklardır" oluyor.
 Bakın, mutlaka bir zaviyeniz, hatta bir cepheniz vardır. Belki biraz yumuşak, belki bodoslama yaklaşıyorsunuzdur bu mevzua. Bu partilere, politikacılara oy da vermişsinizdir belki. Meseleyi hep size, bize gösterdikleri gibi "Cambaza bak!" diye izlediğimizde, tarihi yanılgılar içinde takvim yaprakları koparıp duruyoruz. Mesele, bu ustaların ve tabii ki birçoklarının, sözde demokrasi veya cumhuriyet bekçilerinin gerçekten demokrat, cumhuriyetçi ve adil olabilme kapasitelerinin sınırlılığı, bunu tüm kalpleriyle, tüm riskleriyle, tüm idealiyle idrak etme niyetlerinin yokluğudur. Mesele, sadece başı açık olana, başı kapalı olana bakışları... Hem karşıdan, "öteki" olarak, "benden olmayan" diye, "rejime veya dine düşman" damgasıyla filan bakışları değil... Bizzat kendi içlerinden, kendi saflarına bakışlarındaki demokratlık, özgürlükçülük, kardeşlik, eşitlik, adalet terkibinin de yamukluğudur. Demirel belki "demirkırat" olmuştur; ama kitabi lafların dışında hiç demokrat olamadı. Erdoğan, demokrasiden, bazen araç, bazen amaç, bazen bulamaç olarak çok bahsetti de; demokrasi kültürü yok. Niyeti de sanki. Ordunun hiyerarşisi, dışlamacı, ayrımcı, komutacı disiplin ile kültürü içinde yetişmiş ve kıdemlenmiş birisinin demokrasi kültürünü gerçekten edinebilmesi günün sürprizlerindendir; hükmettiği sürece, özellikle. Başı açık, dinini, inancını yahut inançsızlığını, hayatını öyle idrak eden nice kadın, türbanda bir kadın değil, bir düşman görür. Üniversiteye, kışlaya, Çankaya'ya giremeyen, lakin bugün yerel ve merkezi iktidar hazzı tadabilen, ama bunu erkeğin arkasında ve o sayede idrak eden nice kadın, özgürlük, eşitlik sorununu "kendi erkeklerinin iktidarının uzanamadığı" alanlardan ibaret görür. Kadın olduğu için maruz kaldığı ayrımcılıklara tümden tavır geliştirmekte zorlanır. Buna karşılık, türbanıyla, kocasıyla, babasıyla, partisiyle, parasıyla, servetiyle iktidar olamamış, sınıfı neyse oraya tıkılmış nice genç kız ve kadın ise, başı açıkların sandığından ve birçoğundan, başı kapalı iktidar seçkinlerinin tahayyül edebildiğinden daha fazla yol almıştır özgürlük, demokrasi kültüründe.
Meselemiz artık, kendi saflarımıza, cephelerimize sıkı sıkı sarılmak değil; gerçekten vicdanlı, akıllı, adalet, eşitlik, özgürlük ufkuna sevdalı ve demokrasi ile cumhuriyetin daha iyi bir şey olabileceğine dair umutlu isek; önce karşıdaki duvarlara değil, kendi yakınımızdaki zincirlere, ikiyüzlülere bakacağız. Bu bazen bizzat kendimiz, kendi içimiz de olabilir!
|