Sadece kitap sevmek değil, kitabı da sevmek
Yıllardır yazdıklarıma bakıyorum, hep sevdiğim kitaplardan söz etmişim, onları tanıtmaya çalışmışım. "Sevdiğim" diyorum, doğrudur. Eleştirmen değilim ben. Bu yüzden, sevmediğim ya da ilgimi çekmeyen kitapları neden eleştirmeye kalkayım! Bir şair dostum, beni kolay beğenirlikle suçlamış, kitaplardan hep övgüyle söz ettiğimi söylemişti. Doğrudur. Birinci nedenini yukarıda söyledim. Bir neden daha var: Tanıdığım kimi yazarların kitaplara olumsuz önyargılarla yaklaştığına az tanık olmadım. Benim yaklaşımım öyle değil. Vedat Türkali, bir gün, "Çok kişi tanıştığı insana sıfır verir. Sonra onu yakından tanıdıkça notunu yükseltir. Ben ise biriyle tanıştığımda ona on numara veririm. Gerekirse, zamanla notunu düşürürüm," demişti. Benim kitaplara yaklaşımım Türkali'nin insanlara yaklaşımına yakın. Bir kitabı, özellikle genç bir yazarın yapıtıysa, sevgiyle alırım elime. Okudukça o sevgi ya aynı kalır ya da azalır, silinir gider. Silinip giden o kitaptan niye söz edeyim ki! Tekrarlıyorum: Eleştirmen değilim ben. Kitapsever yazarın tekiyim.
Kitapsever... Sevgi duymak... Sadece kitabın içeriğine değil, kendisine de. Elinizde tutabildiğiniz o somut nesneye. Ama o somut nesne ayakta kalmakta direnebilecek mi? İnternet'ler, site'ler, web'ler, com'lar... Yakında kitap almak için kimse kitapçıya gitmeyecek, geçecek bilgisayarının başına, tıklayacak; sayfa çevirmenin keyfi, kağıt kokusu, mürekkep kokusu bütün bütüne yok olacak diye korkuyorum.
Neredeyse elli yıl oluyor... Varlık Yayınları için Edith Hamilton'ın Mitologya'sını çevirmiştim. Yaşar Nabi'ye götürdüm. Daktiloyla yazılmış sayfalardan oluşan bir dosya. Yaşar Nabi dosyanın üstüne hemen kadratı, puntoyu yazdı, birini çağırdı, çeviriyi basımevine gönderdi. "Okumayacak mısınız?" diye sordum. "Yayımlanınca okurum," dedi. "Kitap olarak okumak daha güzel." Çeviri ücretini alıp Ankara Caddesi'ne çıkınca dünyalar benimdi. Hem cebim para görmüştü, hem de çevirisini Yaşar Nabi'nin tek satırını bile okumadan yayımlayacağı, güvendiği bir yazardım. Edebiyat yoluna yeni vurmuş çiçeği burnunda bir genç için bundan büyük mutluluk olamazdı elbet! O arada kendi kendime mırıldandığımı hatırlıyorum: "Doğru. Kitap okumanın keyfi, ne olursa olsun, dosya kağıtları okumaya değişilir mi?" Çocukluktan ilkgençlik yıllarına adım attığım dönem. Antep. Arif Güzel'in üçdört metrekarelik kitabevinde Varlık Yayınları'nın, Yeditepe Yayınları'nın, Remzi Kitabevi'nin yeni kitaplarını beklerdim her gün. Arif Amca'nın postaneye gidip elinde paketlerle dönmesini. Birlikte açtığımız paketlerden bir kitap seçer, alırdım. Sardırmazdım onu. Yolda kapağına bakardım uzun uzun. Eve gelince doğru mutfağa. O sıralar bizde kitap açacağı, kağıt keseceği ne gezer! Küçük, keskin bir bıçak, tamam. Salondaki masanın başına oturur, sayfaları özenle açmaya koyulurdum. Şimdiki gibi üç yanı "traşlı" olmazdı kitapların. Minicik yürek çarpıntılarıyla, bitmesini istemediğim bir sevinçle, sevecenlikle, usul usul açardım. Sonra mutfağa götürürdüm bıçağı. Yine salona geçer, kitabı alıp pencerenin yanına otururdum. Hemen okumaya başlamak yok öyle. Önce kitabı koklayacaksın, kağıt kokusunu, mürekkep kokusunu alacaksın. Elindeki kitabı, beyninde, yüreğinde, bütün bedeninde duyacaksın. Okumaya bu törenden sonra geçilebilirdi. Sinemaya film başlamadan bir süre önce gidip salonu koklamak, kendini bir coşkuya hazırlamak gibi.
Ne zaman bir kitap okudumsa, onun içeriğini hep elimdeki nesneyle bütünleştirdim. Grimm Kardeşler'in Gençlik Hikayeleri'nden başlayıp Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu'suyla, O'Henry'nin Bolivar İki Kişiyi Çekemez'iyle, Anatole France'ın Allahlar Susamışlardı'sıyla süren okuma serüvenimde o nesneyi içimin bir yerlerindeki titreşimle korudum. Bilemiyorum, tutuculuk mu bu? Belki de bugünün gençleri kitapları bilgisayar tıklarıyla hatırlayacaklar ileride. Yeni gelişmelere benim gibi burun kıvıracaklar, "Nerede ekranda kitap okuduğumuz o güzel günler" diyecekler. Ama ben elime alıp sayfalarını çevirebildiğim kitaplardan dünyada vazgeçemem. Sadece kitap değil, kitabın kendisini de seviyorum çünkü.
|