Ultra-postmodern bir darbe girişimi
Postmodern darbeyi biliyorduk, şimdi başımıza bir de ultra-postmodern darbe çıktı. Asker-işadamı medya ortaklığıyla başbakan değiştirme, siyaset belirleme sistemi. Türkiye'de işadamlarının siyasetle ilgilenmesi, bir siyasi partiye destek vermesi, grup olarak bir araya gelip bir siyasi hareketi veya fikri desteklemesi veya dernekleri, kuruluşları aracılığıyla somut siyasi ve toplumsal olaylar konusunda fikir açıklaması gayet doğaldır. Demokratik bir haktır. Doğal olmayan, ahlaki olmayan, demokratik olmayan ise askerle işbirliği yapıp seçim dışındaki yol ve yöntemlerle başbakan atamaya girişmeleridir. Türkiye, eğer bir demokrasiyse, hukuk devletiyse, iş dünyası iddia ettiği gibi AB değerlerine sahip çıkıyor, savunuyor ise bu daha fazla böyledir. Ancak, Ecevit'in başbakanlığı döneminde yaşanan olaylar, iş dünyasının demokrasi, hukuk devleti ve Avrupa standartları konusunda iki yüzlü bir tutum içinde olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Efendim, Hüsamettin Özkan'ın açıklamalarıyla gündeme geldi. 29 Ekim 2001'deki Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda Kuvvet Komutanı düzeyinde bir general Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'e askerin bir mesajını verir. Mesajın hedefi Hüsamettin Özkan'dır. Asker, mesaj veya muhtıra yoluyla seçilmiş başbakana karşı bir darbe girişiminde bulunmakta ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in yerine Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ı getirmeye çalışmaktadır. Oysa seçilmiş bir Meclis vardır ve DSP-MHP ve ANAP'tan oluşan üçlü bir koalisyon bu Meclis'ten güvenoyu olarak Ecevit'in Başbakanlığı'nda bir hükümet kurmuştur. Bu teklif sadece komutanlar düzeyinde kalmaz. Özkan'ın ifadesine göre, İstanbul'da bir grup işadamı kendisini yemeğe davet etmiş, benzer bir teklif onlardan da gelmiştir. Bu teklifin "Aklın yolu birdir" şeklinde olmadığı Ankara'daki üst düzey komutanlarla İstanbul'daki bir grup işadamı arasında "seçilmiş Başbakan'ı" görevden uzaklaştırmaya yönelik bir komplo olduğu çok açık ortadadır. İşadamları ve asker, siyaset yapma, fikir açıklama, görüş bildirme haklarını kullanmamış bir conspiracy'nin, komplonun parçası, hatta planlayıcısı olmuştur. Şayet dönemin Başbakanı Ecevit, o gün bir basın toplantısı düzenleyip bu komplo girişimini açıklasaydı, bu girişimin arkasında bulunan herkes "darbe girişimcisi" konumuna girer ve yargı önünde hesap vermek durumunda kalırdı. Türkiye'de askerin sisteme müdahalesi, başbakanlar devirip hükümetler kurduğu bilinen bir gerçek. Ancak sivillerin, üstelik 3-5 yıl sonra Avrupa değerlerine sahip çıktıklarını ileri süren, dernekleri vasıtasıyla demokrasi ahkamı kesip hükümetleri yeterince reformcu olmamakla eleştiren işadamlarının böyle bir komplonun parçası olması aklın alabileceği bir durum değil. "Sivil" işadamlarının askerle işbirliği içinde seçilmiş başbakanı devirmeye çalıştığı bir ülkede benzer işadamlarının zehirli varillerini Tuzla'ya gömmesi kimseyi şaşırtmamalı. Demokrasiye saygı duymayan bir anlayıştan çevreye saygı beklemek fazla iyimserlik olur. Sevsinler sizin demokrasinizi, sizi sivil darbeciler!
|