Sezer'in çıkışı, ibadete bakışı
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 6 yıllık görev süresinde önceki günkü sertlikte bir beyanına rastlanmadı. Sezer'in, "İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızmaya çalışmakta" sözüyle hükümeti hedef aldığı bir gerçek. Nitekim, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de dün her ne kadar "Cumhurbaşkanı'na cevap vermek için kamuoyunun önüne çıkmadım" demiş olsa da Sezer'e yanıtını basın aracılığıyla verdi.
Neden şimdi? Bu gelişmeler yaşanırken Ankara kulislerinde dün şu sorunun yanıtı aranıyordu: "Sezer bu sertlikte çıkışı yapmaya neden gerek duydu?" Soruyu Çankaya Köşkü kaynaklarına yönelttiğimizde verilen yanıt netti: "Bir birikimin ifadesi... Sayın Cumhurbaşkanı bugüne kadar konuşmalarını hep belirli bir mekan, süre ve zemini göz önüne alarak yapmıştır. Bunun ötesinde bir yaklaşımı da bugüne kadar göstermedi..." Sezer'in kapsamlı konuşmalarına bakıldığında bu söylenene hak vermemek olası değil. Çünkü Sezer bu denli kapsamlı konuşmalarını, yasama dönemine başlaması nedeniyle Meclis'te ve önceki gün de konuşmasını gerçekleştirdiği Harp Akademileri dışında yapmadı. Bunların arasına, yakın geçmişte, her ne kadar çok detaylı olmasa da TÜSİAD ve Ankara Sanayi Odası'ndaki konuşmaları da eklenebilir. Bu konuşmalarını gerçekleştirirken de Sezer, geçmiş cumhurbaşkanları gibi gündem yaratma arayışı içinde olmadı. Dolayısıyla Sezer'in dünkü çıkışını bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Çankaya'daki veriler Sezer'in konuşmasında dün en fazla tartışma yaratan iki konuya; "irticanın devlete sızması" ve "bireyin inanç ve ibadet yaşamının kamu düzenini korumak amacıyla sınırlanması" na gelirsek... Sezer'in bugüne kadar elinde güçlü veriler olmadığı sürece bir konu üzerinde hukukçu titizliği ile konuşmadığına tanıklık edildi. Bu nedenle, irtica, türban konusundaki çıkışı "son dönemde kendisine dönük eleştirilere verilmiş bir yanıt olarak" görülmeli. Zaten kendisi de 18 sayfalık metnin 4 sayfasını ayırdığı konuşmasında bunu açıkça vurguluyor. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın türban kararlarına atıfta bulunup, Cumhurbaşkanı olarak "Anayasa'nın uygulanmasını gözetme görev ve yetkisiyle ant içtiğini" anımsatıyor.
Bireyin ibadeti Üzerinde dün en çok tartışma yaratılan bir diğer paragrafta da ise Sezer şöyle diyor: "Dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak, toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez; bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlandırmalar konulabilir; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesi yasaklanabilir..." Sezer'in bu sözleri dün "kamu düzeni adına bireyin inanç ve ibadet yaşamına müdahale mi edilecek?" sorusu yöneltilerek değerlendirildi. Oysa buradaki sözlerindeki kastı net. Bir kişi "bireysel inanç ve ibadetimi yaşıyorum" gerekçesine sığınarak TBMM Genel Kurulu'nda seccade açıp namaz kılamaz. Toplu olarak bir caddeyi kapatıp, yağmur duasına çıkamaz... Veya, "Ben Musevi kökenliyim" gerekçesine sığınıp başına "kipa" takıp kamu görevini yerine getiremez. Sezer'in sözlerini de bu kapsamda ele almak gerekir. Bütün bunlardan öte, Sezer'in demokratik bir ortamda bu sözleri söyleyebilmesidir. Yakın geçmişte başkaları benzer sözleri söylediğinde ne gibi kötü sonuçlara neden olduğuna tanıklık edildi. O nedenle Sezer'in bu sözlerine sert tepki vermek yerine, "bir birikimin ifadesi" olarak görülüp, değerlendirilmeye alınması gerekir.
|