"Ağlamayacağım. Siz de ağlamayın"
Askerler, ağır ağır çıkıyor merdivenleri. Bir sicim gibi arkalara doğru uzuyorlar. Önce haki üniformalarıyla astsubaylar. Ardından havacılar. Aralarında tek tük kadın subayların gözüme çarptığı denizciler. Ardından daha çok haki, daha çok karacı. Yavaş yavaş merdivenleri çıkarak protokol bölümünün arkasına süzülen albaylar, generaller. Ve bir saat içinde Kocatepe Camii'ni silme dolduran bir kalabalık... Hafta sonu Elazığ'daki bir çatışmada ölen yarbay Alim Yılmaz'ın cenazesi için Kocatepe Camisi'ndeyiz. Burada olmamın nedeni, bir TSK mensubunun Diyarbakır, Batman ya da İzmir'de ölenlerden daha değerli olduğunu düşünmem değil. Hepsi insan. Burada olmamın amacı, Türkiye'de yükselen siyasi tansiyona "kişisel trajedi" noktasından, insan üzerinden bakabilmek. Çünkü görmeden, yaşamadan hissedilemeyecek sessiz bir yoğunluk var Kocatepe Camisi avlusunda... Alim Yılmaz'ın eşi Firdevs, aile için ayrılan bölümde gururlu ve meydan okuyan bir edayla oturuyor. Gözleri kuru, çünkü medyanın kameraların önünde ağlamamaya kararlı. " PKK'yı sevindirmem. Ağlamayacağım " diyor. Ancak gözlerindeki kızarıklıktan anlıyorum ki, kameralar gittiğinde, kendi evinin mahremiyetinde gözyaşlarının süzülüvermesine izin veriyor. Firdevs Hanım'ın yanına sokuluyorum. Çok erken gelmişim, daha ortada ne protokol, ne de yarım saat içinde yığılacak yüzlerce vatandaş. Sağında büyük oğlu Doğukan, solunda 10 yaşındaki Batıkan var. İsimlerden de belli ki, milli hisleri kuvvetli olan bir asker ailesi. "Şov yapmak istemiyorum. Ağlamayacağım. Düşmanı sevindirmeyeceğim " diyor. Basından ne istiyor Firdevs Hanım? " Yanlış haber yazılmasın. Düşmana malzeme vermeyelim. Ne bayıldığım, ne yıkıldığım doğru. Biz ağlamayacağız. Alim de böyle isterdi. Böyle yazın ." Sonra devam ediyor milliyetçi bir üslupla: " Biz Türküz. Bunu söylemekten çekinmiyoruz. Hepimiz Türküz ve bu ülke bölünmeyecek. Eşim de böyle derdi hep. 'Vatan için canım feda, bu ülkeyi böldürtmem' derdi. Haritaya bakıp 'Vatan bölünmez' derdi. Merak etmeyin, bölünmeyecek." Firdevs Hanım güçlü mü güçlü. Arada başsağlığı dileyen insanlar var. Çoğunluk tanımıyor, yalnızca elini sıkmak için orada. Arada tanıdığını söyleyenlere "Siz kimsiniz? Nereden tanıyorsunuz Alim'i?" diye soruyor. İçlerinden asker olanların elini "Siz de bizden misiniz?" diye iki eliyle kavrıyor. Bir ara küçük oğlu Batıkan üzerine vuran bahar güneşinde çok terlediğini söylüyor. "Çıkartalım üzerini. Ama atlet varmış. O zaman biri bir penye alsın 12 yaş için. Her şeyin çözümü var. Ölüm dışında" diyor. Sonra bana bakarak "Ne yapılabilir diye soruyorsunuz? Eşimi geri getirebilir misiniz? " diyor. Biraz ilerde Kocatepe Kültür Merkezi'nde Başbakan Erdoğan ve AK Parti'nin katıldığı Kutlu Doğum Haftası faaliyeti var. Hazreti Muhammed'in doğumu, eskiden pek görmediğimiz ölçüde organize bir havayla kutlanıyor. Bir ara türbanlı bir bayan yaklaşıyor elinde bir gülle: " Bu size. Üzülmeyin eşiniz artık güzel Peygamberimizin yanında ." Firdevs Hanım boş bir ifadeyle bakıyor. Gülü alıp hemen birilerine uzatıyor: " Alsın biri bunu ." Daha sonra Emine Erdoğan ve hükümet erkânı için kalkmak zorunda kaldığında da aynı ifade var yüzünde. Zamanla tüm devlet erkânı Kocatepe Camisi'ne doluşuyor. Herkes Firdevs Hanım'ın dramını, bir anda kendini içinde bulduğu yapayalnız dünyayı, siyasi hedefi için kullanma çabasında. Tanıyan tanımayan doluşuyor cami avlusuna. Batıkan, Doğukan ve Firdevs Yılmaz, kalabalığın arasında birer mumya gibi oturmaya devam ediyor. "Konuşacağız, ama şimdi değil. Şov yapmak istemiyoruz" diyor Yılmaz Ailesi. " Asıl mesaj orada, babamın tabutunda " diyor Doğukan, musalla taşına işaret ederek.
|