"Ulusal Strateji" aranıyor
Meclis'te bugün yapılacak terör zirvesi, muhtemelen "Unakıtan gensorusu" ya da "meslek liseleri tartışması" gibi hükümet ve muhalefet arasında zaman zaman seviyesizleşen bir ağız dalaşı olarak gelişecek. Hükümet, Güneydoğu'da cereyan eden olayları aktarırken terörle mücadelede ne kadar kararlı olduğunu anlatacak; muhalefet partileri ise sokaklarda "Filistinleşme" çabasındaki Kürtçülük hareketini örnek göstererek hükümeti "basiretsizlik" ile suçlayacak. Muhtemelen son oturumlarda olduğu gibi arada küfürler uçuşacak ve bu sayede biz gazetecilere malzeme doğacak. Yazık. Oysa ne PKK, ne de terörle mücadele yalnız bu hükümetin değil tüm Türkiye'nin meselesi. Çözüme de, devletin tüm kurumlarını ve kamuoyunu kucaklayarak "ortak akıl" geliştirerek varmak gerekir. Ancak seçim ateşinin şimdiden bacayı sardığı Türkiye'de en kritik milli meseleler bile partizanca bir pinpon topuna dönüşmeye mahkum. Muhalefet, bugünkü oturumu hükümeti "hırpalamak" için kullanacaktır. Hükümet ise şu zamana kadar askerden gelen terör uyarılarını (terörle mücadele merkezi ya da terörle mücadele yasasının güçlendirilmesi gibi) asker söyledi diye ya da sivillerin gücünü azaltacak diye yerine getirmek istemedi. Bugün de muhalefetin sözlerine tepki duyacaktır. Bu sağırlar diyalogunda kimse kontrolü ya da güç mücadelesini kaybetmek istemiyor. Ve böylece 30 yıllık aktif ve acılı bir terör tecrübesi olan Türkiye Cumhuriyeti, 2006 baharına geldiğinde hala PKK terörüne yönelik topyekun bir ulusal stratejiye sahip değil. Yazık. Ankara'da PKK ve terörle mücadelenin içinde olan yetkililere "PKK ne yapmak istiyor?" diye soruyorum. Aslında örgüt, Abdullah Öcalan yakalandığından bu yana "bağımsız Kürdistan" ideolojisi yerine Kürt milliyetçiliğinden ziyade İmralı'ya af çıkartma peşinde koşan bir "Öcalan tarikatı" görüntüsünde. Devlet, bir süredir çeşitli reform çalışmalarıyla Kürt kökenli vatandaşları kucaklayıp PKK'yı marjinalize etmeye çalışıyor. "Kürt kimliği" artık Türkiye'de sorun olmaktan çıktı . Bu akıllıca bir politika. Üstelik meyve de veriyor. "Kimlik" konusunu sorun olmaktan çıkardığınızda, PKK'ya olan destek azalıyor. Nevruz kutlamaları örgüt için sönük geçti. Güvenlik güçlerinin "müdahale etmeme" politikası sayesinde örgüt "mazlumu oynama" kabiliyetini kaybetti. Meydanlardaki kalabalık kuru gürültü. Halkın desteği azalıyor. PKK güçlenmiyor, güç kaybediyor. Peki o zaman son olayları, molotof kokteylleriyle etrafa dehşet saçan varoş şiddetinin mantığı ne ? "PKK'nın son olaylardaki birincil hedefi, TSK'da çok yakında başlayacak bahar operasyonlarını sekteye uğratmak. Mesaj vermek istiyorlar. Hazırlık aşamasındaki bu askeri operasyonlar geniş kapsamlı olacak. Siyasi bir baskı yaratarak operasyonları engellemek ve kaybettikleri halk desteğini kazanmak istiyorlar." Aynı kaynak devam ediyor: "Belli ki PKK yönetim kadroları, bu eylemlerle aba altından sopa gösterdiğini düşünüyor. Toplumu polarize etme, TürkKürt çatışması tehdidini savurarak , çığırından çıkan bir şiddet ortamında mecbur olarak muhatap kabul edileceklerini düşünüyorlar. Birkaç çoluk çocuk daha ölürse uluslararası kamuoyu desteğini yanlarına alacaklarını düşünüyorlar. Yanlış hesap, ama bu hesabı yapıyorlar." Ürkütücü. Oyunu bozmak için devletin Doğu'da "insan kazanmaya" devam etmesi gerekiyor. Bu yalnız hükümetin işi mi? Bugün bakalım muhalefet ne tür çözüm önerileri sunacak?
|