| |
|
|
Yıldız'ın donunu bırak Süleymaniye'ye bak!..
Yapımcı belgelerle açıkladı. Yıldız Tilbe haftalık televizyon programları için koşul koymuş: "Her defasında yeni iç çamaşırı isterim. Siyah, beyaz, ten renklerinde 3 adet külot. Şekilleri de mutlaka tanga ya da g-string olacak." Bu müthiş açıklamanın ardından "Yıldız'ın don kaprisi" sayfalarda, ekranlarda boy boy yer tuttu dün.
Markası Loli Kimin ne yaptığına karışmam. Aksine, hazır don mevzuuna girilmişken katkıda bulunup, Süleymaniye Camisi imamının donuna dikkat çekmek isterim. Markası Loli. Beyaz, boxer tipi. Ağ kısmı acuk bol, ilikler minik, düğmeler parlak plastik. Tanınmış bir marka değil ama dikişleri gizli ve sağlamca.
Bila bedel Her okuyan soracak şimdi: "İmamın donunu nerden gördün kardeşim? Ayrıca Loli marka imam donunun bu yazının içinde ne işi var?" Malum don kamunun görüşüne ve Türk turizminin hizmetine bila bedel sunulmuşsa kabahat benim mi?
O muazzam külliye Bahçede (!) çamaşır ipine asılı vaziyette, hele de rüzgarlı havalarda nazlı nazlı sallanıp duruyor. Yerli ve yabancı turistler Mimar Sinan'ın şaheserlerinden Süleymaniye Camisi'ni ziyaret ettiklerinde, o muazzam külliyeyle birlikte imamın donunu da görüyor. Detayları yazayım, siz de gidin görün imkan bulursanız. Kelebek konmuş Cami avlusuna girin. Son cemaat yerinin kıyısında, türbelerin bulunduğu yere açılan dar kapıdan geçin, az yürüyün. Muhteşem Süleyman (Kanuni) türbesi çıkacak karşınıza. Karşısında; asma kabağına konan kelebek tadında bir mimari damboluk harikası ahşap ev var. İmamın evi orası işte.
Rugan mokasenler Ailece, gül gibi geçinip gidiyor orada sayın hocamız. Kapıda şıpıdık terlikler, tokyolar, gizli pençe pabuçlar, rugan mokasenler saçılı. Az ötede plastik sandalyeler, tüpçü tarzı el arabası, kova şeklinde büyük yoğurt kabı, kesik-kıytırık halıfleks parçaları, ev duvarına yaslı duran eski bir kapı. İlaveten sobada yakmak üzere istif edilmiş odunlar, saksı yapılmış paslı yağ tenekeleri, mezar taşlarına kurulmuş uyuklayan bir de 'ev kedisi.'
Badana fırçaları Geri dön, on beş adım at, manzaran zenginleşsin. Izgara ocağı niyetine kullanılan 5 asırlık mermer kurna. Üzerine koyulup unutulmuş büyük boy bir bakır tencere. Naylon poşetlere tıkılıp atılan, tok evin aç kedileri marifetiyle çimenlere, mezar üstlerine savrulan çöpler. Köhnemiş 5 adet badana fırçası, eğilmiş körleşmiş bıçak eskileri de caba.
Delikten geçerse Veee işte burası da çok mühim. Asırlık ağacın ta tepesine, çelik tel yardımıyla bağlanıp tutturulmuş, oturak kısmı boş bir demir sandalye iskeleti. Bekçiye sordum: - Bu sandalye ölüsünün ağaç tepesinde ne işi var dayı? Saf saf yanıtladı: - Çocuklar dopları havalara havalara atıyo. O delikten geçirmeye çalışıyo beyim.
Gelelim don meselesine Çaktım!.. Basket potası yapmış onu çocuklar. Altında ribaunt mücadelesi, smaç filan yapsınlar hani. Ve final... Yazı başında belirttiğim o meşum beyaz don işte tam bu mıntıkada. Bir ucu irice bir mezar taşına, diğer ucu oluk borusuna bağlı çamaşır ipine asılmış, ööölece salınıp duruyor.
İsteyene bedava Baktığım açıdan bakınca, önde imamın donu, arkada Süleymaniye minarelerinin biri. Aynı kare içine sığmış harika bir görüntü. Rezillik paçadan akmasın diye o fotoğrafı basmıyorum. İsteyene e-posta yoluyla atarım. Hem de beleşe, karşılık filan beklemeden. Maksat ki turizme, tarihe, kültüre bir katkımız olsun, di mi?..
|