 |  |
Müsaadenizle yargıya müdahale edeceğim komutanım
Bu satırları herkes okusun isterim. Ama Jandarma Genel Komutanımızla, Adalet Bakanımızın ille de okumasını daha fazla isterim. Malum yine canımız yangınlarda. Teröristler önceki gün Batman'da polis otosunu taradılar. Uzun namlulu silahlarla saldırıp, 4 polis memurunu öldürüp, bir bekçi ile 2 polisimizi de yaraladılar.
Şifa olursa Sonrası her zamanki gibi oldu. Şehit polislerin cenazesi, acılar, kahırlar, gözyaşları içinde kaldırıldı. Allah onların mekanını Cennet eylesin, yaralı kurtulanlara ise şifalar versin. Bu kardeşlerimiz de ya iyileşip görev başına dönecek, ya da sağlıkları el vermeyecek, gazi ilan edilecek.
Basar kurşunu Şimdi düşünelim. Terör askeri, polisi neden vurur ki? Kişisel husumetten, kan davasından, kız meselesi, alacak verecek hadisesinden değil elbette. Devlete kafa tutmaya kalkanlar gider, devletin görevli polisine, subayına, askerine basar kurşunu.
Pusudan 3 kuruş maaşla hayat sürdüren emniyetçiye, vatan borcunu ödemeye gelmiş 20 yaşındaki gence sindiği pusudan ateş eder, sonra da "devleti tokatladım" diye şişinir, böbürlenir.
Ah keşkem Sonra biz o şehitleri kalbimize gömer, arkalarından epey gözyaşı döker, destanlar, ağıtlar düzeriz . Gazileri ise "baş tacı" yapar, onlarla iftihar ederiz. İşte tam bu noktada bir daha ve şiddetle arzuluyorum ki; aşağıdaki gerçek öyküyü hem Jandarma Komutanı paşamız hem de Adalet Bakanımız keşke okusun. Hakan Öner bir gazi. Bingöl'de vatani görevini yaparken ağır şekilde sakatlanmış ve gazi unvanı verilerek terhis edilmiş. 2002'de. Yani asker ocağından baba toprağı Kayseri'ye döndüğü yıl en zor yılıymış onun. Genç yaşta iş göremez hale gelmek, evde boş oturmak, iş bulamamak canını çok acıtmış. Aradı, o iç sıkıcı, çarpıcı olayını şöyle anlattı:
Stres atayım diye "Asker öncesi şoförlük yapardım. Şimdi bir bacağımı hiç kullanamadığım için direksiyona çıkamıyorum. Kimse bana başka iş de vermiyor abi. Kafamın bu nedenle iyice allak bullak olduğu bir gün, azıcık da olsa stres atayım diye aldım ailemi, Pınarbaşı'na pikniğe götürdüm.
Jandarma timleri Orada ırmak var. Irmakta da balıklar. Ben çocuk yaştan beri severim balık tutmayı. Oltamı attım attım bekledim. Bir yandan hayale dalıp bir yandan balık yakaladım. Derken akşam çöktü. Toparlandık, tekrar yola çıktık. Dönüşte jandarma timleri durdurdu bizi.
Ne iş yaparsın? Arabadan içeri baktılar, Av takımını ve kovada balıkları görüp sordular: - Kaç balık var? - 18 tane. - Ne iş yaparsın sen? - Gaziyim. Asker ocağında sakatlandım da. - Oh oh çok iyi . Hiç zorluk çekmezsin. - ??? - Cezayı rahat rahat ödersin. Gazi aylığın sağlam nasıl olsa. - Ne cezası? - 4 taneden fazla balık yakalamak yasak hemşerim. Boyları da 20 cm'den küçük olmayacak tuttuğun balığın. Bak bunlar sayıca fazla ve küçük boyda. Yürü karakola!
Hâkimin karşısına Şaka sandım ama değilmiş. Gerçekten karakola gittik. Tutanak, savcılık derken kendimi savcının karşısında buldum. İfademi alıp, imzalatıp serbest bıraktı beni. Aradan tam 4 yıl geçti. 25 Şubat 2006'da bir kağıt getirdi postacı. Meğerse dava sürmüş sürmüş, sonuçlanmış. Cezam kesilmiş. 556 milyon lira ödeyecekmişim. Ödemezsem hapse girecekmişim.
Topta kayakta değil 450 YTL gazi aylığı alıp, 2 çocuklu ailesini geçindiren adama maaşından fazla ceza vermişler abi. Benkayarken, top oynarken değil vatan görevi yaparken sakatlandım, gazi oldum abi. 20 santimden küçük 18 tane balık tuttum diye de 4 yıl yargılanıp ceza aldım öyle mi?
Kurban olurum Kapkaççı, gaspçı, hapçı, darpçı ertesi gün serbest kalıyor, Gazi Hakan belki de hapislik oluyor öyle mi? Yorumu size, kamuoyuna ve canımı yoluna seve seve kurban edeceğim devletimin büyüklerine bırakıyorum Savaş abi."
Adil mi bu? İşte bu yüzden yargıya müdahale edeceğim sayın bakanım. Böylesi bir hükme itirazım var çünkü. Hem lütfen söyler misiniz, Gazi Hakan'a böylesi bir ceza normal mi, adil mi, hak mı?..
İlle dostun gülü Ve... Ve sayın Jandarma Genel Komutanı'm. Askerde gazi olmuş, ömür boyu sakat kalmış bir delikanlıya, jandarmanın bu yaptığı reva mı? Amenna, terörist kurşunu değdiği yeri yakar, deler, parçalar. Ama. Ama dostun attığı gül bile olsa, daha da ağır yaralar. Haksız mıyım sevgili komutanım? Sizin de bu muameleye, bu hükme itirazınız hatta isyanınız yok mu değerli paşam?
|