| |
İki zaaf noktası: Adalet ve İçişleri
Ortalık bulanınca serinkanlı bir akla ihtiyaç artar. Günlük kargaşanın izine düşmeden, tabloyu daha geniş açılı bir perspektiften görmek için serinkanlı akıl sorar: - Ne oluyor?
Ortadoğu'da İran krizi tırmanırken ve dünkü İngiliz gazeteleri ABD'nin askeri operasyona hazırlandığını söylerken patlak veren provokatif karikatür olayı nedir? ABD'nin silah tekellerinin ellerini ovuşturacağı bir sinsi tuzak mı? Müslüman kardeşlerin etkili bir lobi faaliyetinin sonucu mu? Ya da birbirine çok zıt gözüken ancak daha fazla kurcalayınca aynı kavşaklarda yolları kesişen kuklaları oynatan gücün işi mi? Muhakkak ki normal olmayan bir durum var ama ne olduğu çok da net değil. Herkesin "av ve avcı" olduğu bu dünyada, tuzağa düşmeden yürüme gayretinin en sağlıklı pusulası hiç şüphesiz "serinkanlı akıl" ...
Ne var ki, evrensel düzeydeki provokatif gerginlik bizim ülkede de revaçta... Danıştay, hukuken kabul edilemeyecek kararlara imza atarken, Konya'da da gözü dönmüş bir grup Sabah muhabiri Aliye Çetinkaya'ya "başı açık ve kotlu" diye saldırıyor. Evrensel hukuk kuralları açısından Danıştay'ın aldığı karar da kabul edilemez, Konya'daki saldırı da. Bunun gereğini gene hukukun yapması gerekir. Ülkeyi normalleştirecek ve istikrarı sürekli kılacak tek güvence hukuk. Ama gel gör ki, bizde bu güvence sistemi işlemiyor. Hukuk sisteminde ciddi çatlaklar var.
AK Parti iktidarının zora düştüğü yer sadece adalet sistemi değil, İçişleri de sorunlu. Orhan Pamuk davası sırasındaki görüntüler oradaki güvenlik zafiyetinden kaynaklandı. Beş gazetecinin duruşmasında polislerle yumruk yumruğa dövüşenler için hiçbir yaptırım söz konusu olmadı. Trabzon'daki "ben geliyorum" diyen olaylara da hiç aldırılmadı. TAYAD'lıların "linç girişimini" tertipleyen ve yalan haber veren televizyon kanalı ile öldürülen rahip için hedef gösteren yayınlar yapan "gazetenin" adresinin aynı olması tesadüf mü? Hukukun yerle bir edildiği her noktada "hukuktan" yana tavır alması gereken kamu yöneticilerinin inanılmaz bir hamasetin ipine sarılmasının hoşgörüyle kabulü anlaşılır bir şey mi?
Her gün Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın devreye girmesini gerektiren inanılmaz iddialar ortaya atılıyor, ama bunların hiçbiriyle ciddi biçimde ilgilenildiğini görmüyoruz. Kentleri parselleyen mafyalar artık sıradanlaştı. O kadar sıradanlaştı ki, "şiddete övgü" tavan yapar hale geldi. Bürokrasinin kesinkes tavır alması halinde mafyanın yaşamasına imkan var mı? Ama anlaşılan rant kavgaları öylesine bir kar getiriyor ki kimse buna aldırmıyor. Tabii bizzat iktidar kadrolarının rant paylaşımı içine girdiği ve birbirlerinin gözünü oymaya başladığı bir iklimde bunu beklemek ne kadar anlamlı?
Birçok konuda çok başarılı işler yapılmasına rağmen ortalığa çıkan bu tökezleme görüntülerinin ardında, iki sorun yatıyor. Adalet ve asayiş. Son zamanlarda ortalığın bulandığı her noktada, bu iki alandan kaynaklanan bir zafiyet var. Ne o zafiyet? Evrensel hukuk yerine, iç siyasetteki çekişmelerin ve rant hesaplarının öne çıkması. Hükümet, başarısının gölgelenmemesini ve bundan sonraki süreci de sağlıklı götürmek istiyorsa, rant için örgütlenen kendi kadrolarını, atamalarda liyakatten ziyade yandaşlığa önem veren anlayışı ve her seferinde ilerlemeyi çelmeleyen adalet ve güvenlik sistemindeki kasıtlı tavrı iyi incelemeli. Yoksa Türkiye, evrensel ve yerel provokasyonun sonucu duvara çarpacak.
|