Riyaset-i Cumhur muharebeleri
Danıştay'ın son kararları, özellikle de Aytaç Kılınç öğretmenin sokakta bile başörtüsü takmaktan men edilmesi çağdaş bir demokraside olacak iş değildir. Bu karar muhtemelen Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bağlantılıdır. Önümüzdeki ondört ay boyunca sürecek muharebelerin ve bunların hangi cephelerde yapılacağının da habercisidir. Şu anda ne yaptığını pek bildiği izlenimi vermeyen, dağınık görünüşlü ve sürekli hata yapan iktidar partisinin yönetimi üç yönden baskı altında. Katı laikçi anlayışa bağlı kurumlar, milliyetçi söylem ve hareketler, muhafazakar taban yönetimi zorluyor. Yönetim ise kendi birikiminin ve becerisinin sınırlarına geldiğinden yaratıcı manevralarla bu baskıları püskürtemiyor. Elindeki AB yol haritasının son durağına gelinmesinin ardından kendisi ülke için yeni bir yol haritası çizemiyor.
Akıldan çok duygu hakim Bunun sonucunda da Türkiye biteviye tekrarlanan krizleri yeniden yaşamak zorunda kalıyor. Sorunlarını çözmektense daha da içinden çıkılmaz hale getirmek bu ülkenin önemli bir özelliği. Semboller üzerinden yapılan siyaset ilkeler ve kavramlar siyasetine ağır bastığından bu özellik giderek derinleşiyor da. Kayıkçı kavgasına dönen semboller siyaseti tartışmalarında ise taraflar ancak dar alandaki mevzileri kazanmakla meşguller. Bunun sonucunda da Türkiye üstelik de hem kalkınma sorunları hem stratejik ağırlığı bakımından fırsatlar yakalamış olduğu bir konjonktürde kendi geleceğini planlamaya odaklanamıyor. Daha kötüsü siyaset alanında gelecekle ilgili fikir, tasarım, plan üretilmediğinden gelecek ipotek altına alınıyor. Dünyayı anlamaya çalışmayan, aklından çok duygularıyla düşünen içe kapalı toplumsal kesimler ile birikimsizliğini aşma gereği duymayan bir siyaset sınıfı ülkenin ufkunu kapıyor. Türkiye geleceğini tasarlamaya, meçhuller ve tehlikelerle dolu bir dünyada kendine müreffeh ve saygın bir ülke olarak yer edinmeye çalışacağına eski cadı kazanlarını kaynatmayı sürdürüyor. Aklı reddeden, korkuları beslemenin ötesinde hedefi bulunmayan bir milliyetçilik anlayışı, şiddeti giderek yücelterek tartışma alanlarını da daraltmayı hedefliyor. Bunun sonucunda ise geleceği kurmak kolay gelmeyecek bir başka bahara kalıyor.
Dinamikleri okuyamamak Danimarka'dan başlayan karikatür krizinde Türkiye'nin belli bir noktadan sonra felç olmasının ardında da bu çıkmaz sokak politikaları var. Laikliği yeniden daha özgür şekilde tanımlayamayanlarla, laikliği sindirememiş olanlar arasındaki itiş kakış son krizde Türkiye'nin kendi iddialarından çok geride pozisyonlar almasına da yol açtı. Başbakan ifade özgürlüğünü sürekli küçümseyerek hep dinsel boyuta atıfta bulundu. Laiklik iddiasındaki ana muhalefet partisinin ise konu hakkında dişe dokunur bir tavrı ya da söylemi olmadı. Bunun bir nedeni Türkiye'nin Avrupalılığı konusunun şu sırada ciddi bir bilinç krizine yol açmasıdır. Bir diğer nedeni de siyasilerin ve devletçi seçkinlerin toplumun dinamiklerini okuma çabasına girmemeleridir. Sabah gazetesinden Metin Sever'in sekiz türbanlı kadının tanıklığını içeren Türban ve Kariyer kitabındaki İslamcı erkek ikiyüzlülüğünü, laik kesim kibirini anlamadan galiba Türkiye bu meseleyi kangrenleşmekten çıkaramayacaktır. İslamcı erkeklerin ve laiklerin "durumu mazlumiyet, mağduriyet veya sorun üzerinden okuma" tercihlerinin sonucu budur. Riyaset-i Cumhur muharebeleri yalnız siyaseti değil, gergin bir toplumu da çok tahrip edecek gibidir.
|