| |
|
|
12 karikatüre öfke ve ifade özgürlüğü
Karikatür tartışmasını Londra basınıyla birlikte yaşadık. İngiltere basını konuya akılcı, sakin, duyarlı ve dengeli yaklaşmada Avrupa kıta basınına açık fark attı.
Karikatür krizinin tırmanışa geçtiği sırada, gazetecilikle ilgili bir gezi nedeniyle Londra'daydık. Geçen perşembe günü, yani bazı Alman, Fransız, İspanyol, İtalyan vs. gazetelerinin o karikatürleri "ifade özgürlüğü konusunda Danimarkalılarla dayanışma" adına bastığı gün. Perşembe sabahı. Hürriyet editörü ve okur temsilcisi Doğan Satmış'la birlikte, The Guardian'ın yazı işleri toplantısındayız. Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger, lafı fazla uzatmadan beni tanıtıyor ve soruyor: "Karikatürlerle ilgili duruma nasıl bakıyorsun? Ne yapmalıyız?" Gazetenin başyazarından azınlıklar muhabirine kadar herkes orada. Çünkü bu çok gergin bir gün. Ben önce bir soru ortaya atıyorum: "Bu sabah TV'de birinin söylediği gibi, bu karikatürleri yayımlamayan İngiltere basını sevinmeli mi, üzülmeli mi?"
Tepeden bakanlar Sonra şunları söylüyorum: * Mesele sadece ifade özgürlüğü olsaydı, sorun çıkmazdı. Ama o kadar basit değil. Çünkü ifade özgürlüğü ile dini inanca saygı burada birlikte ele alınmak zorunda. * Dine meydan okumak şiddeti tetikliyor. Bizdeki Sivas olayları gibi... Türkiye gibi Müslüman çoğunluklu laik bir ülkede bu tür acı derslerin izleri çok derinde ve basını dikkatli olmaya itiyor. * Zaman zaman aşırı sağcı Neo Nazi görüşleri desteklediği de bilinen Danimarka gazetesinin bu karikatürleri birer cehalet ürünü ve başka inançlara "özgürlük dersi verme" çabasıydı. Kışkırtma ve şiddet dışında hiçbir sonuca yol açmayacağı da belliydi. * Karikatürler birer seviyesizlik örneğiydi. Sığ, köşeli bir zihniyetin ürünü idiler. Bu açıdan, başka bir konuyla ilgili olsalar bile ciddi, saygın gazetelerin kabul edeceği türden değillerdi. * Çünkü hepsi değilse de bazıları "bir inanç grubuna karşı nefreti körükleyici" idiler. Bu AB içinde kabul edilemez. Bu karikatürleri "dayanışma" adına basmakta da bir "kamu yararı" olduğu şüpheli. Antisemitizmle "dayanışma" olamayacağına göre bununla da olmamalı. * Ancak, şimdi bir "haber"le karşı karşıyayız. İngiltere'de İslam konusundan bihaber okurların "haber bağlamında" karikatürleri görmesi gerekmez mi? Bunun yolu yordamı ne olacaktır? * Diğer yandan, gazetede çalışanların can güvenliğini de düşünmek gerekir. Bunun ardından yazı işlerinde müthiş bir tartışma patlıyor. Yazı İşleri Müdürü ile bazı editörler, sadece "habercilik" anlamında, bu karikatürlerden "en az saldırgan olanının" sayfaya konmasını, ama yanında İslam uzmanları ile karikatüristlerin eleştirilerinin de yer almasını öneriyor.
Her akla gelen Başyazar buna şiddetle karşı çıkıyor. "Biz hoşgörü toplumuyuz, ama ifade özgürlüğü akla gelen herşeyin buraya girmesi değildir" diyor. "Çocuk pornografisi haberleri verirken bunları bir karikatürle vs. gösteriyor muyuz? Hayır. Neo-Nazi yayınlardan bahsederken bunların ne gibi karikatürler çizdiğini gösteriyor muyuz? Hayır. Bence en fazla yapabileceğimiz, bu kari katürlerin içeriğini sözle tasvir etmek. O da kısaca. Ama ifade özgürlüğünü ve Danimarka yurttaşlarının can güvenliğini de ısrarla savunmalıyız" diye ekliyor. Başka görüşler de uçuşuyor: * Karikatürleri sadece internet sitesine link olarak verelim. * Link olarak dahi vermeyelim. Dünyadaki hassas Müslümanların öfkesini boş yere çekmiş oluruz. * Karikatürleri iyice küçülterek gazetede verelim. * Asla vermeyelim. İngiltere'deki İslami cemaatin duyarlılığını unutmayalım. İnfial büyük olabilir. Dağıtımda çok ters teper, gazete boykota hedef olur. * Dayanışma yerine, tersine, bu kadar duyarsız davrandıkları için, karikatürlere yer veren gazeteleri de eleştirelim.
İngiliz basınının farkı Ve gazetenin yaşlı Okur Temsilcisi Ian Mayes, her zamanki ince şakalarıyla ortalığı yumuşatıyor: "Her kim bu karikatürleri yayımlayalım diyorsa bilin ki benim hayatıma kastediyor! Yüz binlerce şikâyet altında yok olurum!" Sonuçta The Guardian da, diğer tüm İngiltere gazeteleri gibi ertesi gün malum karikatürleri yayımlamıyor. İngiltere basınını farklı kılan da bu ihtiyat. Gazeteden ayrılırken, bir editörün söyledikleri aklımda: "İfade özgürlüğü ile dini inançlara saygı arasında çok ince bir denge var. O denge biri lehine birazcık kaydı mı, öteki zarar görüyor. İşimiz gittikçe zorlaşıyor!" İstanbul'a geldiğimde, tahmin edersiniz, email kutusunda 300'e yakın tepki buldum. Neyse ki hiçbiri Sabah'ın bu konudaki haberleriyle ilgili değildi. Sadece olaylara "sebep olanları" şiddetle kınıyorlardı.
|