| |
|
|
Herkes bir şeye takılıyor ben de buna takıldım
Doğada insan dışındaki bütün canlıların erkekleri, dişilerden daha alımlı, daha gösterişli, daha çekicidir. Horozların ibikleri vardır, tavukların yoktur. Erkek aslan yelelidir. Erkek tavus kuyruğunu açınca ortaya çıkan renkler büyüleyicidir. İnsanların erkek olanları, diğer canlıların erkeklerine bahşedilen bu farklılıklardan yoksunluklarını, bazen servetleri, bazen saçları sakalları, bazen de küpeleri, yüzükleri ile telafi etmeye çalışırlar. Hatta "Erkeğin güzelliği serveti, kadının serveti ise güzelliğidir" benzeri atasözleri bile üretir erkekler. Son dönemde sık sık gündeme gelen "Metroseksüel" kavramı da bunun bir yansıması değil midir yani? Veya erkeklerin de botoksa, silikona başvurmaları, başka nasıl izah edilebilir ki? Saçların boyanması, sakallara kına yakılması, erkeklerin de "Süslü" olma özleminin sonucudur neticede. Ama bütün bunlar "Şekil"den ibarettir özde. Rahmetli Turan Güneş'le yaptığım ve "Türkiye'de Darbeler ve Kavgalar Dönemi" kitabımda da yer verdiğim söyleşiden bir bölümü aktararak, ne demek istediğimi anlatabilirim: - 1947'de Fransa'ya okumaya giderken, babam bize cici elbiseler yaptırdı, üst baş düzdü. Gittik Paris'te Quartier Latin'de öğrenci mahallesine. Bir alay saçı başı dağınık talebe, kahvehanelerde gülüp söyleyen insanlar. Benim yaşlarımda, ya da daha genç. Ben onları işi gücü bırakmış serseriler sandım. Tanıştığım zaman gördüm ki adam felsefe doktorası yapıyor ya da biyoloji okuyor. Değil yapıtlarını, adını bile bilmediğim filozoflar üzerine konuşuyor. Onlara hem dansinglerde, hem de kitaplıklarda rastlardık. Ben İstanbul Üniversitesi'nde öğrenciyken, Prof. Neumark ve yanılmıyorsam Prof. Hirsh Kadıköy Halkevi Orkestrası'nda keman çalarlardı. İlk gördüğümde "Koca profesör elinde keman gıygıdı gıy" diye çok ayıplamıştım. Demek istediğim ciddiyet konusunda "Ağır ol molla" teorisinden ben de geçtim. Ama sonra anladım ki, tabii yaşamak ile ciddi olmak pekala bir arada yürüyebilir. Geçenlerde Hürriyet'te Sefa Kaplan imzalı bir haberden öğrendim. Buna göre TRT Müzik Dairesi Başkanlığı'nın "Hizmete özel" bir yazısı ile ses ve saz sanatçılarının saçlarını uzatıp at kuyruğu yapmamaları, küpe takmamaları ve kirli sakal bırakmamaları istenirken, "Devlet memuruna yakışır kılık-kıyafetle göreve gelin" denilmiş. "Sanatçı" ya "Devlet memuru gibi ol" denilir mi? Devlet bütçesinden maaş alsa bile sanatçıya "Aman devlet memuru gibi olma. Özgür ol, yaratıcı ol, sanatçı gibi ol" denilir. Bu dış görünüş için de, ruhsal davranışlar için de böyle olmalı değil midir? Yıllar önce New York'taki bir metro istasyonunda arkadaşları ile kuartet kurup Mozart çalan ve yere mendil serip, gelen geçenden para toplayan filarmoni orkestrası üyesi bir flütçüyü görmüştüm. Onun arkadaşı olan bir Türk de bana bu durumu şöyle izah etmişti: - Bunlara şefleri böyle yapmalarını söylemiş. "Sokakta insanları durdurup kendinizi beğendiremezseniz, ödenekli orkestrada ve konser salonlarında dinleyicileri etkilemeniz imkansızdır" demiş orkestra şefi. Bu yüzden metro istasyonunda mendil açıp, Mozart çalıyorlar. Neyse. Herkes bir şeye takılıyor bugünlerde. Ben de sanatçıya "Devlet memuru gibi ol" denilmesine takıldım.
|