| |
Gaz krizi bitti mi?
Gözümüz aydın... Rusya, Mavi Akım'dan gönderdiği günlük doğalgaz miktarını 24 milyondan 30-31 milyon metreküpe yükseltti. Ukrayna da Trakya'ya uzanan batı boru hattından gaz çalmayacağına söz verdi. Eh, Cezayir'den iki tanker dolusu sıvılaştırılmış doğalgaz imdada yetişti geldi. Peki, kriz bitti mi?.
Kendi derdimize düştüğümüz için Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili'nin çığlığına pek kulak veremedik: "Dün Ukrayna'nın gazını kestiler. Bugün bizi gazsız bıraktılar. Yarın bakalım Rum gazı bağımlılarından kime sıra gelecek?" Yine Rus gazının azaldığı o karlı günlerde, her sabah sokaklardan onlarca donmuş ceset toplayan İtalya, Romanya ve Polonya'dan da benzer yakınmalar geldi: "Rusya sözleşmelere uymuyor, gönderdiği gazı düşürdü." Ve yine o günlerde Rusya eski Enerji Bakan Yardımcısı Vladimir Milov gerçeği itiraf etti: "Rusya'nın gönderecek gazı yok!" Neden? Gazprom işlettiği kaynaklardan eskisi kadar verim alamıyor. En büyük üç yatağın üretimi yılda yüzde 10-15 eksiliyor. Bu açığı kapatacağı umulan yeni yataklar işletmeye hazır değil. Ama Rusya bir yandan da sürekli yeni müşterilerle anlaşmalar imzalıyor: İngiltere, ABD Tüm bu gerçekler alt alta sıralandığında varılacak tek sonuç var: Gazprom'un üretimi düşerken müşterisi artıyor. Bu da Rus gazına bağımlı hiçbir ülkenin güvence altında olamayacağı, her darboğazda birilerine piyango vuracağı anlamına geliyor. İşte o nedenle Polonya can havliyle "Avrupa enerji güvenliği ittifakı" öneriyor, AB yeni ve ortak bir enerji stratejisi arıyor. Durun, daha sırada yeni petrol şoku var. Zaten varili 70 dolara dayandı. İran "Üstüme varırsanız, "90 dolara çıkartırım" tehditleri savuruyor. Büyüme rekorları kıran Çin'in ve Hindistan'ıntalebi tehlikeli hızla tırmanıyor. OPEC ise "Kapasitemizin sonuna geldik, bize bel bağlamayın" diyor.
Doğalgazın alternatifleri Ufuktaki bu kara bulutlardan ötürü olsa gerek, Baykal önceki gün radikal bir çıkış yaptı: "Enerji açığı nı karşılama yollarından biri nükleer enerji. Türkiye bu konuda çok geç kaldı." Baykal'ın çıkışına "radikal" dememizin nedeni, CHP'nin 2002 seçim bildirgesinin enerji politikaları bölümünde nükleerden söz edilmemesi. Dahası Genel Başkan Yardımcısı Eşref Erdem'in 2004 Temmuz'unda, nükleer enerjiye karşı çıkması. Yoksa Allah'ı var; Baykal, 1978'de (Türkiye'nin bir varil petrole muhtaç olduğu günlerdi) Ecevit Hükümeti'nde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yaparken nükleeri savundu. Örneğin 20 Kasım 1978'de 3'üncü Genel Enerji Kongresi'ni açış konuşmasında, "Türkiye'nin nükleer enerjide daha fazla gecikmeye tahammülü yok" dedi. Elbette enerji kaynaklarını çeşitlendirmede nükleer bir seçenek. Zaten hükümet de Mart sonuna kadar ihale takvimini açıklamaya niyetli. Ancak Rus ve bir ölçüdeİran doğalgazına alternatif olarak nükleere bel bağlamak bir yanlıştan başka yanlışa savrulmak olur. Doğrusu CHP'nin seçim bildirgesinde yer aldığı gibi "Enerjide ulusal kaynaklara öncelik verilmesi", Erdem'in vurguladığı gibi "Öncelikli tercihin yerli ve son derece yetersiz kullanılan hidroelektrik ve linyit kaynakları yönünde yapılması" ve nihayet Baykal'ın belirttiği gibi "Unutulmuş ya da ihmal edilmiş olan yerli enerji kaynaklarının geliştirilmesi." CHP'liler, hatta tüm siyasiler şu soruların yanıtlarını aramalılar: Türkiye'nin kömür rezervleri ne zaman güncelleştirilecek? Kömür ve hidrolik santrallerinden kaçı, kurulu kapasitenin ne kadarıyla çalışıyor? Elbistan'daki uçsuz bucaksız rezervler neden önemsenmiyor? "Kömür kirletiyor", "Küresel ısınmaya yol açıyor" diyenlere de bir haberimiz var: Saygın İngiliz bilim dergisi "New Scientist" son sayısında ısınmaya karbon dioksitten çok azotun yol açtığını açıkladı. Yani zirai gübreler. İnanmayan internetten derginin sitesine girip okuyabilir.
|