Uzun lafın kısası
Emekli aylığı 535 yeni lira olup yüce devleti ile seçimleri zamanında yapası güçlü hükümetinin kendisine biçtiği zam yüzde 7 kadar bir oranla ceymis bond koduyla 0.07 şeklinde 535 ile çarpılınca 35-37 yepyeni lira olarak tecelli etmesine rağmen bankaya gittiğinde bayram öncesinde de bayram sonrasında da onu bile bulamayan bir işçi emeklisinin duygusallığı sizin de üzerinize çöker mi zaman zaman?
Bir yıl için takdir ve tayin edilen ve adına "emekli maaş zammı" denen... Vergi iadeleri kaldırıldığı için ona biçilen yüzde 3 neyin oranla yüzde 7 bişiyi bulan zam-para 35 olunca mesela, o 35'in sonuna da YTL gibi afili bir sıfat oturtulunca, lakin onu bile bankada bulamayınca, içinizden bir acı katarı geçip gider mi yani?
Öyle duman duman kalmışsa katardan geriye ve tam o sırada siz, içindeki öfkelerle "darbe marbe" diye tutturmuş, o köşeye dileyen katarın isteyen vagonunun sesi kendisine de ulaşabilsin diye bir telefon numarası tutuşturmuş bir gazeteciyi aradığınızda, ne demesini, nasıl bir ses vermesini beklersiniz?
Tutun ki gazeteci vagona dokundu, bir kısım yükü indirdi, yüreğinde yer açmaya çalıştı ve tam işte işçi emeklilerin 35'i bile ödenemiyorsa bir ülkede diye yazacakken... Telefonda bir başka ses, bir başka emekli, bir astsubay emeklisi, boğazı düğüm düğüm iki engelli çocuk babası aramışsa, yıllarca kendisinden kesilmiş paralardan eline tutuşturulan tazminatını çoktan evlatlarına harcamış da, siz yazarsanız belki bir şey değişir diyerekten gaziler ve engelliler için OYAK'tan konut yapmasını dileyen ve yastık altında yıllarca saklanmış bir umudu son kontörleriyle size yollamışsa ne yaparsınız?
"Tavuk gribi" diye şeyimiz tutuşmuşken ve elbette birer insan, ana, baba veya evlat olaraktan Fatma için de yanmışsa içimiz, sorarım kendimize, kaçımız tavuğa uzanan eldeki yoksulluğa, Fatmacığın yüzündeki yorgunluk ve yaşlılığa, o çocukların tavuktan ölürken dahi aslında binlercesinin ancak o kümesleri sayesinde azıcık protein alabildiğine, biraz et yiyebildiğine filan dalıp gideriz?
Hakkı yenen, zaten hiçbir şey hak etmediği düşünülen, hep şükretmesi beklenen, üç beş ve otuz beş milyonlarıyla tasarruf edilerek kara deliklere yama yapılmak istenen, kara kuru kalabalıklar halinde sürülen, kırılan, kalpleri de kırılan ve mecali olanları birbiri üstüne salınan, mecali olmayanları birbiri üstüne yığılan, guruldayan midelerine suni gururlar pompalanmak istenen bir nüfusun neresindesiniz, bilemem de, ne kadar dışında zannederseniz zannedin, öyle demişlerdi değil mi, hep içindesinizdir çemberin!
Siz mesela, milli havalar atıp da paşa paşa Fransızlarla ortaklık filan yapıp da muhteris kapitalist büyümeyi "iyiler kazanır" diye pazarlarken, çaresiz kalmış kendi mensuplarınızı korusanıza bir. Siz mesela, ödesenize insanların 35 liralarını! Siz, utansanıza biraz! Not: "Karşı cenah" denir ya, alışkanlık işte. Oralardan gelip yazı komşusu ve okuru olduğum Ömer Lütfü Mete' ye, en azından bir "iyi yolculuklar, güle güle" demek isterim huzurunuzda. Neden huzurunuzda diye sorarsanız; kendimden bilirim, yaşadım, öyle içiniz paramparça olur, "yazı arkadaşı" diye belledikleriniz siz giderken açıktan bir güle güleyi dahi esirgeyince.
|