|
|
|
|
|
|
İran sancısı
Dünyanın en hareketli dolayısıyla da en belalı coğrafyasının ortasında yaşamak kolay iş değil. Başka ülkelerin tek boyutlu bakabilecekleri meselelere Türkiye'nin kılı kırk yararak ve çok farklı denklemleri hesap ederek yaklaşması gerekiyor. Üstelik tüm iddialarına ve gerçekte artmış olan önemine rağmen Türkiye çevresindeki olayları birinci derecede belirleme imkanına pek sahip değil. Gücü, yardımcı oyunculukla esas oğlan arasında bir yerlerde. İran'ın bu ayın başlarında mühürleri sökerek nükleer tesislerinde uranyum zenginleştirme çalışmalarına yeniden başlamasıyla gündem iyice kızışmaya başladı. Her ne kadar güvenilir uzmanlar İran'daki tesislerin silahta kullanılacak kalitede uranyumu kolay kolay üretemeyeceğini söylüyorsa da, bu on yılın sonuna kadar İran'ın nükleer silaha sahip olması bekleniyor. Türkiye'nin konuyu çok yakından takip etmesi gerektiği açık. Bu durumda kamuoyunu bilgilendirme konumunda olanların da takıntılardan çok, olgulara soğukkanlı bakarak yorum yapmaları gerekecek. Durumu değerlendirirken İran meselesinin birden çok boyutu olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. ABD'nin Afganistan ve Irak savaşları, İran'ı iki büyük düşmanından kurtardı. Ayrıca, özellikle de Irak Şii topluluğunun siyasi partileri aracılığıyla Körfez bölgesinin en güçlü ülkesi olmasını da sağladı. Irak'taki gelişmelerde ve Hizbullah'ın izlediği çizgide hatırı sayılır etkisi var. Elindeki füzelerin menzili ise Körfez'deki Arap ülkelerini Avrupa'yı hedefleyebilecek noktada.
Pazarlıklar başlayacaktır Aynı İran kuzeyinde Rusya, doğusunda Pakistan ve Hindistan, güneyinde ise İsrail'in nükleer silahlara sahip olması nedeniyle kendini güvensiz hissediyor. Üstelik olası bir ABD saldırısından korkuyor. Dünyanın en fakir ülkelerinden Kuzey Kore'ye ABD'nin hiçbir şey yapamamasının birinci sebebinin o ülkedeki nükleer silahlar olduğunu bilince İran'ın nükleer silah tutkusu daha da iyi anlaşılıyor. İranlı bilim adamları ülkelerinin üretme kapasitesine sahip olmayla yetineceğini savunuyor. Popülist Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın tehditkar söylemi ışığında bu gözleme ne kadar güvenilebileceği belli değil. İran'ın nükleer programına bugüne dek Rusya destek verdi. İki ülke Kafkasya ve Orta Asya'da Amerikan nüfuzunun artmasına karşı işbirliği yaptı. Rusya'nın bile nükleer bir İran'dan pek hazedeceğini söylemek doğru olmaz. Önümüzdeki dönemde Rusya'nın diplomasisi bu nedenle çok ince bir çizgi üzerinde yürümek zorunda kalacak. İran'ın en büyük enerji müşterisi Çin ile Rusya, bu krizi BM Güvenlik Konseyi'ne getirmeden çözmenin yollarını da arayacaklardır. ABD veya İsrail'in İran'a saldırıp saldırmayacakları ise gündemin en hararetli konusu. Böylesi bir saldırıyı ABD içinde savunacak grupların ikisinin çok zayıfladığını görmek gerek. Dış politika yapımında Washington içindeki iktidar daha temkinli takımın eline geçti. Bush'u savaşa ikna etmeye çalışabileceklerin kredibilitesi düşük. İsrail'de ise iç politika böyle bir hamleyi gerektirecek şekilde karışmadığı veya İran İsrail'e doğrudan ya da Hizbullah aracılığıyla saldırmadığı taktirde savaş opsiyonu bugünün koşullarında zayıf sayılır. İran'ın nükleer silahlara sahip olması, Ortadoğu'da nükleer silahlanma yarışını tetikler. Yapılması gereken diplomatik yolların son kertesine kadar denenmesidir. Burada ise ABD'nin İran ile bir büyük pazarlığa oturmayı kabul etmesi, İran'ın meşru çıkarlarını kabul ermesi gerekecektir. Bunun karşılığında ise İran rejiminden haydutça davranışları bir kenara bırakması, Ortadoğu'daki yerleşik düzeni tehdit etmemesi istenecektir. Bunların gerçekleşmesi ise bir ölçüde İran'ın Ahmedinecad üslubunu ve çizgisini törpülemesiyle mümkün olur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|