| |
Abdi Bey, kurşunun kırdığı kalem ve o gece
"Böyle haber yazılır mı diyeceksiniz. Ama siz hiç, bir gazetecinin bayrağa sarılı tabutu ardında, bütün bir ülkenin yürüdüğünü gördünüz mü Abdi Bey?" G.G Hele de bizle r için 1 Şubat 1979 gecesini unutmak mümkün mü? Yaşım 24... Milliyet Gazetesi gece muhabiriyim. Her gece saat 23.30'da gazeteye geliyor, nöbeti duayen haberci Seracettin Zıddıoğlu'ndan teslim alıyorum. Aylardır izin filan hak getire. Sadece İstanbul'da günde 4-5 kişinin siyasi cinayete kurban gittiği zamanlar yaşanıyor çünkü. En yakın arkadaşımın düğünü var o gece. Rica edip "Biraz geç geleyim" demişim, kırmamışlar.
Aniden kesildi Düğün Tarabya'da Paella adlı bir tavernada. Ailece oradayız. Anne babamın ikinci oğul saydıkları Coşkun Aral da bizim masada. Gelinin nikah şahitliğini dayısı ve dönemin 1. Ordu Komutanı Sabri Deliç Paşa yapıyor. Saat ilerliyor. Ortam kıvama geldiği anda elektrikler kesiliyor, orkestra susuyor. Sahnenin kıyısında bir akordeon var. "Bari sen çık çal söyle. Mum ışığında dans edelim" diyorlar.
Fevkalade bir durum! Ve sahnedeyim. "Deniz ve Mehtap" şarkısını tutturmuşum. Karşımda Coşkun. Garip garip el işaretleri yaparak bana bir şeyler anlatmak istiyor. Önce dikkate almıyorum. Sonra ısrarını sürdürüyor Coşkun. Fevkalade bir durum olduğunu anlıyor, kesiyorum müziği. Milletten "yapma etme" sesleri yükseliyor.
Kardeş gibi Coşkun'un yanına giderken yanıyor ışıklar. Ve o anda kül rengi bir Coşkun Aral suratı görüyorum. - Savaş. Telefonda Baş komiser Affan var. Seni istiyor. - Hayırdır Coş ne oldu? - (yutkunarak) Bilmem ben. Ona sor... Baş komiser Affan dediğim Affan Keçeci . Sonradan çok başarılı, namlı bir emniyet müdürü oldu malum. O dönemlerde de kardeş gibiyiz. Şişli Gece Ekipler Amiri. Bölgesinde çok önemli bir şey olmalı ki arasın. Yoksa ağzı beter sıkı bir polis şefi Affan.
Affan dedi ki... - Alo Affan, hayırdır ağabeycim? - Savaş araya taraya zor buldum seni. Tavernanın telefonunu güç bela buldum. - Ne oldu ki? - Kötü!.. - Affan korkutma beni ne oldu söylesene? - Abdi bey vuruldu maalesef Savaş. Bizim bölgede vuruldu. Şişli Çocuk Hastanesi'ndeyiz.
Son hızla Telefon elimden mi düştü, Affan' ın yüzüne mi kapattım Allah canımı alsın ki hatırlamıyorum. Masamıza doğru gittim. Babamın kulağına eğildim; "Ben gidiyorum baba" diyebildim sadece. Coşkun' la birlikte dışarı nasıl çıktık. Benim tosbağa vosvosa nasıl binip, Tarabya'dan Şişli'ye son hızla nasıl gittik uyy!.. - Durumu ağır mı acaba? - İnşallah hafif yaralıdır. - Kim ne ister Abdi Bey'den be?.. Hastanenin kapısından girdiğimde yıkıldım esas. Çünkü Affan ve ekibi morg kapısında bekliyordu.
Uyuyor gibiydi Görünce boynuma sarıldı ve ağlamaya başladı koca adam. - Kaybettik Savaş. Kaybettik Abdi Bey'i. Sersem hallerimiz kaç dakika sürdü kim bilir? Sonra birlikte morga indik. Oradan Gülhane'deki Adli Tıp Morgu'na nakledilecekti. Görevliler özenle koyulduğu yerden çıkarıp, sedyeye yerleştirdi onu. Uyuyor gibiydi. Üstelik gülümser gibiydi Abdi Bey'in yüzü. Konvoy halinde taşıyıp getirdik, gözyaşları içinde bıraktık, çıktık ustamızı o soğuk odada.
Tam sayfa acı Sonra gazeteye gittim. Gecenin körü ama herkes orada. Sadece bizimkiler değil. Diğer gazetelerde gece görev yapan kim varsa, hepsi bizim binaya doluşmuş. Sayfalar yıkılacak, acı haber tam sayfa verilecek. Yazı işleri gececi gündüzcü tam kadro orada. Turhan Aytul, Hasan Pulur, Doğan Heper, Tufan Türenç, Zeki Sezer, Hakkı Martı, Eren Güvener ve diğer yazı müdürleri. Hepsi hepsi orada ama, hiçbirinin eli işe gitmiyor ki. Masaya Hürriyet ve Tercüman'dan gelen müdürler, sayfa sekreterleri oturmuş, onlar çiziyor yeni sayfaları. Manşet donuk, mat ama en doğru olan cümleden ibaret: "Abdi İpekçi Öldürüldü."
O fotoğraf Sonra bir fotoğraf seçip koyuyorlar göbeğe. Aracı içinde ve evine üç adım kala katledilen Abdi Bey'in kalbine giren kurşunlardan biri iç cebindeki dolma kalemi kırmış önce. Foto Muhabiri Yalçın Çınar ağabeyimiz, karakolda işte o tarihi kareyi, " Kurşunun kırdığı kalem" i çekmiş.
Son not Birkaç gün sonra toprağa verdik büyük ustayı. Cenazesinde hepimiz görev yaptık. İzlenim notlarını da istihbarat şefimiz Güngör Gönültaş yazdı. Notların sonuna da o ünlü sözleri iliştirdi: "Böyle haber yazılır mı diyeceksiniz. Ama siz hiç, bir gazetecinin bayrağa sarılı tabutu ardında bütün bir ülkenin yürüdüğünü gördünüz mü Abdi Bey?"
Aslında kim öldürdü? Ve 12 Ocak 2006 . "İpekçi'yi ben vurdum" diyen M.Ali Ağca tahliye edildi. Kartal Cezaevi kapısına çıkışını kutlamak ya da haber yapmak için gelenlerin sayısı 1 Şubatlarda mezarı başında onu anmaya gelenlerden kat be kat kalabalıktı . Aklıma gazetedeki en yakın dostu ve halefi Turhan Aytul'un sözleri geldi: "Onu biz öldürdük. Hepimiz..." demişti. Görüldü ki; dün bir kez daha ve yine hepimiz, hepimiz öldürdük Abdi Bey'i...
|