Mega ekşime!
Düşüncesine katılırsın, katılmazsın... Ne ki, düşüncesini ifadesinden ötürü başına mapusluk sarılmışsa, vicdanını kendi sahandan kaldırır, kapı kapı dolaştırırsın. Bir "ilke" ile yola çıkar, fikrini, yazını, sözünü, eylemini, kaşını, gözünü, itirazını; "senin gibi olmayan, senden olmayan" demez, mağdurun yanına katarsın. Biliyorum; her zaman hepimiz, istesek de yetişemeyiz. Ancak, öyle yürekler vardır ki, kimi tanınır, kiminin adı bile bilinmez; onlar bir ses, bir nefes dört bir yana koşturur. Onlara ne iktidar, ne Nobel adaylığı, ne ödül, ne şöhret düşer bu dünyadan. "Yeter ki kimsenin başına kötü bir şey gelmesin" diye "iyilikleri"ni, öyle kalpten, öyle candan şefkat, öyle damardan yiğitlik, öyle mütevazı bir dayanışma kılarlar. Şimdi bunları bilirsin, takdir edersin, bazen gıpta edersin, bazen el verirsin de... "Megaloman" gittikçe canını sıkar.
Megalomanın aydın cesaretinin, aykırı sözlerinin, tabuların üstüne yürüyüşünün "profesyonelleştiği"ni görürsün çünkü. O "enternasyonal profesyonel tenkitçi" konumuyla, ülke eleştirisini, ülke aşağılamasına doğru saptırmış, "varoluşsal eleştiri"yi "eleştirel varoluş"a döndürmüş... Esasında, "toplumsal, tarihsel eleştiri" diye başlayan hikaye "bireysel şikayet silsilesi" haline getirilmiştir. Aman gözüne çöp batmasın diye sakınırken, yani kıymetli bulup hakkına, hukukuna, sözüne, çabasına saygı duyarken... Birden şu da mideni kaynatmaya, giderek bulandırmaya başlar: Tarihe, topluma, devlete, iktidara, rejime... artık her neyse, insani, vicdani, ahlaki zaviyelerden, hakikatlerden, hukuktan, mağdurdan yana eleştiri getiren herkes, otomatikman "megaloman"a da sahip çıkar, onu baş tacı eder ya... Fark edersin ki, "mega" onların tümünü de adeta rehin almıştır. Onların kalbini kalbinde esastan taşımadığını fark edersin. Onların dayanışmasını yıllardır peşi sıra sürüklerken, kalkar, utanmadan "yalnız adam" rolleri oynar yabancı filmlerde. Bir tek o gitmiştir tabuların üstüne... Bir tek o hapis cezasıyla yargılanmaktadır... Bir tek o cesurdur... Bir tek o tarihe meydan okumaktadır... Bir tek o hakikatlerin peşinde koşmaktadır. Fark edersin ki, aynalarda kendi suretine daha büyük sevdayla bağlanan "mega", adeta cımbızla seçerek muhalif olmakta, adeta ona değmiş buna değmemiş yaparak tarihin cerahatine karşı çıkmaktadır. "Ezilen, horlanan, aşağılanan halklar" arasında ayrımcılık yapmakta, misal, işgallere yahut küresel tahakküme gık dememektedir. Demesin peki, dersin... Lakin, sıkıntın bitmez. Her dış mahfilde, bizim çok eleştirdiğimiz yerli medya gibisinden basitleşen, cahilleşen yabancı mecralarda öyle konuşur ki... Onca yılda bu ülkede eleştirisinin, muhalifliğinin, mücadelesinin, yiğitliğinin, cesaretinin bedelini canıyla, bedenindeki işkenceyle, hayatının kararmasıyla ödemiş binlerce insan hiç olmamış da, bir tek "yavrum" bir "Mesih" gibi lütfedip gelmişçesine... Şu günlerde bile sanki, aykırı yazısının, sözünün, düşüncesinin, kitabının, çevirisinin mukabil bedeli olarak yargılanan, mapusa iteklenen hiç kimse yokmuş da, bir tek "Mega" kılıçları kuşanmışçasına... Bir poz, bir afra, tafra!
Her "Mega" tabii "O-mega"sını da bulur. Misal; biri de iktidar olmuştur: Megaya kızarken, "Biz de hapse girdik; heyet mi gönderdiniz" diye posta koyverir. Onca mağduru olmuş ve olan bir ülkede, bu mega şişinmeler, bu "megaput" laşmalar midenizi ekşitir!
|