| |
|
|
Manşete yansıyanlar
Tıp ve sağlık haberlerine ilgi büyük. Bunlar aynı zamanda eleştiriler için de birer çekim merkezi. Okurlar bu kez hekimlere mecburi hizmet ve Leptin hormonunu sorgulamakta.
Manşet haberlere ilgi büyük. Genel olarak gazetede o gün ilk okunan, ötekilere göre daha sıkı mercek altında tutulan haberler bunlar. Eleştirilerde ağırlık noktası da bu haberlere kayıyor zaman zaman. Tıpla ilgili iki manşet, şikayet konusu. 2 Aralık Cuma günü Sabah'ın Bu Ne Şans! başlıklı haberi, ilki. 990 mecburi hizmet yerinin kurayla belirlendiğini, ancak bu kuraya "son anda eklenen" 4 Ankara ve İstanbul birimine "şanslı" doktorların atandığı vurgulanıyor. Atamaların yapıldığı bölümler onkoloji, farmakoloji, embriyoloji olarak gözüküyor.
İşin içinde ne iş var? Haber bu dört hekime "piyango" vurduğu ifadesiyle "acaba işin içinde iş mi var?" imasında bulunuyor. Birinci sayfadaki "Hedefi 12'den vurdu", "Üç keskin nişancı daha" arabaşlıklarıyla da bu ima destekleniyor. Haberde, hizmet kurasının, dört doktorun kendi illerine çıkmasının "şüphe yarattığı" ifadesi var. Kurada "danışıklı dövüş" olduğu da yine metne eklenmiş. Yale Üniversitesi öğretim üyesi, Sabah okuru Dr Sinan Özkavukçu habere bir eleştiri göndermiş. Aktarıyorum: "..Haberde herhangi bir suçu olmayan insanları, hekimleri suçlar tarzda bir tavır sergilemişsiniz. Farmakoloji, embriyoloji, histoloji gibi bölümler araştırmaya yönelik anabilim dallarıdır; Anadolu'nun bir çok yerinde hekim ihtiyacı ya da eksiği bulunmayan bölümlerdir. Bu bölümler laboratuvar kaynaklı, deneysel alanda, araştırma yönünde çalışan bölümlerdir. Bu tür 'pre-klinik' diye tabir edilen bölümlerin mecburi hizmet kapsamında olması bile, saçma bir uygulamadır. Uygulama alanları yuksek yatırım ve pahalı cihaz gerektiren bölümler olduklarından ülkemizin doktora ihtiyaç duydugu köşelerde bu imkanı sağlamak ve hekimlerin burada araştırma yapmasını beklemek de gerçeklerle bagdaşmamaktadır. Mecburi hizmet, zaten insan haklarıyla bağdaşmayan bir uygulamadir. Uygulamaların ayıbı bu şekilde hekimlerin üzerine yüklenip kapatılmaya çalışılmakta, çok değerli bilim adamlarının kendi hayatlarını çizmeleri engellenmektedir. Siz, yapmış olduğunuz haberde bilgi eksikliği ve yönlü haberinizin kurbanı olarak, zaten mağdur durumda olan arkadaslarımıza leke atmış olmaktasınız. Çok kıymetli bilim insanlarına haksızlık ediliyor. Bu yanlıştan gerekli araştırmayı yapıp en kısa zamanda döneceğinizi ve Türkiye'nin 'en büyük gazetelerinden biri' olan Sabah'a yakışanı yapacağınızı umarım." Haberde "şanslı" olarak gösterilen Dr Özgür Çınar da bir not göndermiş: "Gazetenizin deyiminiyle 'şanslı' doktorlardan biriyim. Merak ettiğim şey, bu yazıyı yazan arkadaşımızın bir araştırma yapıp mı bunları yazdığı.." diye yakınan Dr Çınar, "danışıklı dövüş" meselesini "ispatlanmaya muhtaç" diye niteliyor. Çınar'a göre, haberin gerçekliği yeterince araştırılmamış. Haberde, kura kazananlardan Prof Çiğdem Papila'nın "Nasıl çıktı ben de bilmiyorum, ..şansa mı geldi bilgim yok" dediği ayrı bir kutuda yer almış.
Araştırılmaya muhtaç Dr Özkavukçu'nun mecburi hizmetle ilgili görüşleri bu tartışmaya ve haberciliğe yön verici nitelikte. Farmakoloji gibi Anadolu'da altyapısı olmayan dalların neden mecburi hizmet kapsamına alındığı sorusu bu nedenle ayrıca önem kazanıyor. Bu bilgilerle haberin konusuyla ilgili araştırılmaya muhtaç yeni alanlar da ortaya çıkıyor. Dr Çınar, notunda, kurayı kazanmasıyla ilgili görüşünü ortaya koymamış. Ben bu haberin, adı verilen dört doktorun tümünün tepkilerini her neyse alınarak yayımlanmasını doğru bulurdum. Mecburi hizmet ve kura sistemi ne kadar tartışmaya ve "torpile" açık olursa olsun, sonuçta bilerek bilmeyerek insanlara haksızlık etmiş olma ihtimali mevcut. "Haksızlık", hiçbir zaman Sabah'ın adıyla beraber anılmamalı.
|