Baraj ve serbest vuruş
Tarhan Erdem dünkü Radikal'de "hesabı" ortaya koymuştu: Başbakan, "Ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşlarımızın oturduğu Güneydoğu Anadolu'da birinci parti benim partim" demişti. Yanlış söylediği gibi, bir de haksızlık etmişti. Yanlıştı, çünkü Erdem'in çıkardığı toplama göre 2002 seçimlerinde bölgede DEHAP 545 bin, AKP ise 533 bin oy almıştı. CHP 229 binde kalmış, bağımsızlara ve diğer partilere giden oylar 671 bini bulmuştu. Peki, insanlar böyle oy vermişti de, ne olmuştu; yani Meclis'e nasıl yansımıştı? N'olsun ki... İkinci parti AKP en birinci gibi 34 milletvekili çıkarmış, CHP (DEHAP'ın yarısından az oyla) 12 sandalye almış, 50 bin oy alan bağımsızlardan da iki kişi seçilmişti. Tarhan Erdem kibar olduğu için bundan sonrasını tam böyle söylemiyor ama ben diyeyim: Türkiye barajına takılan DEHAP'ın 545 bin oyu da, milletvekili çıkaramayan "diğer partiler"e verilen 620 bin oyla birlikte "çöpe" gitmiş... Bölgedeki toplam 1 milyon 978 bin seçmenden 1 milyon 165 bininin, yani yüzde 60 kadarının oyu hiçbir işe yaramamış, herhangi bir şekilde temsil imkanı bulamamıştı. AKP ve CHP ise, tabiri caizse "çöplükleri karıştırıp arakladıkları" bu oylarla, hak ettiklerinin üstünde milletvekili çıkarmışlardı. Bölgedeki oyların yüzde 26.9'unu alan AKP, milletvekillerinin yüzde 71'ini; oyların yüzde 11.6'sını almış CHP ise sandalyelerin yüzde 25'ini kapmıştı.
Erdem "Başbakan'ın bölgedeki baraj adaletsizliğini unuttuğunu" söylüyor. Bence uzun cümle. Daha kısasını kurayım: "Başbakan adaletsizliği unuttu". Hatta, "çok ayıp etti". Ama sırf o değil. Nice AKP muhalifi, bu partinin genel seçimlerde Türkiye'de aldığı oy oranının çok üstünde milletvekili oranına sahip olduğunu söyledi, yazdı, bağırdı. Bu "laik muhalefet"in "adalet duygusu" da "iktidar"ınki gibi tam teşekküllü olmadığı için, bir türlü Güneydoğu'ya uzanamıyordu. Yani, bu adaletsizliğin en çarpıcı olduğu yerlerden birinin Güneydoğu bölgesi, temsilden en uzak kalanların ise "Kürt (kökenli) seçmenler" olduğunu söylemek zordu. Parantezi açmak bile zor geliyordu. Oysa, nice korkunun yığınağı olan bu "yüzde 10 baraj", nice çözümün kaynağı da olabilir. Rahat bırakılır, oraya buraya çekiştirilmezse. "Birinci ligde temsilsiz kalmasınlar" diye Diyarbakırspor'dan geçen sezonlar "devlet şefkati" esirgemeyenler, iş Meclis'e gelince, "seçim adaleti ve adil temsil" üstüne ne kadar da gaddar!
Elbette, bu "baraj adaletsizliği" tek başına Güneydoğu'ya has değil; orada, özel olarak, nasıl diyorsunuz, bir "alt-kimlik"in kadro dışı, yani temsilden azade kılınması söz konusu olsa bile. Trakya'da da böyle, Karadeniz'de de. Dolayısıyla, istikrarlı hükümet adına korunan baraj, yurttaşları "apartman yöneticisi" seçer konumuna düşürüyor. Ondan da beter. Çünkü, başkalarına verilmiş binlerce oy, kağıt üstünde çöpe, fiilen de tam da oy vermediğiniz bir diğer cebe giriyor. Parlamento "otomatik kanun çıkarma makinesi" ise, baraj doğrudur... Hükümet, aman istikrarsızlık olmasın da ne olursa olsun mekanizması ise, muhalefete bile gerek yok. Oysa, bu tam anlamıyla bir "demokrasi karikatürü". Meclis'te temsil edilmeyen yüz binlerce insan belki kaderine razı biçimde bunu mesele bile etmez ama, aynı konumda başkaları da kendilerine daha "şiddet dolu" temsilci bulup ona yapışabilir. "Terörü önlemek" isteyenler samimi ise, "siyasi temsil"i önlememeli!
|