İtfaiye yanarsa
Dünkü veya bugünkü devlet sorumluları arada bir parlak (!) fikirlerini istifademize sundukları zaman istikrarlı fiyaskoların ve başarısızlıkların sırrını daha iyi kavrıyoruz. Teessüf ile teşekkür arasındayız... Yetkilinin devlet bilincinden nasip derecesini ve yeterlilik çapını ortaya koyan bu tür eleştiri ve önerilerin son ibretlik örneği, MİT'in eski müsteşar yardımcılarından biri lütuf buyurdular ve özetle şöyle dediler: - Abdullah Öcalan bazı çözüm önerilerinde bulunuyor. Gerçi bunların bir kısmı asla kabul edilemez şeylerdir. Fakat onların kabul edilemezliği, bölücülük meselesini çözmek için Öcalan'dan yararlanamayacağımız anlamına gelmez. Yani? Bu önerinin Türkçesi çok açık: - PKK belasından kurtulmak için hapisteki lideri ile pazarlığa oturalım! Yani onu 'Atakürt' kürsüsüne oturtalım. Olağan şartlarda dünyanın en güçlü devleti dahi, bir tek vatandaşının teröre kurban olma ihtimalini önlemek için bile böyle düşünebilir ve böyle davranabilir. Fakat dünyanın en küçük devleti dahi böyle bir yönelim ve uygulama için top atışları ile ilanda bulunma yolunu seçmez! Altını çizelim: Devlet kendi bekası ve halkının güvenliği için en büyük düşmanı ile dahi dost olmak durumunda kalabilir. Devlet intikam şartlanması içinde hareket edemez. Devlet kamunun çıkarı için vatandaşlarının bazı duygularına kayıtsız kalabilir. Lakin böyle siyasetler gazete sütunlarında tartışılarak oluşturulmaz. Çok boyutlu müzakerelerle, devlet idrakinden nasipli beyinlerce ince eleyip sık dokunarak bin bir açıdan sorgulandıktan sonra tutulacak çizgi belirlenir ve uzlaşılan çözümün uygulanmasına geçilir. Türkiye ölçeğinde bir ülkenin istihbarat servisinde ikinci adam koltuğunu işgal edebilmiş bir zatın kamu önünde bu öneriyi hem de böyle bir zamanlama ile dile getirebilmesi, devlet bilinci ve sorumluluğu açısından bağışlanabilir bir dalalet değildir. Beyefendinin 'Öcalan tarafından formüle edilmek ve geliştirilmek istenen demokratik cumhuriyet tezinin içinde hiçbir zaman kabul edilemeyecek taleplerin bulunduğunun bilinmesi.....' şeklindeki ' rüşveti kelam' faslı bu dalaleti hafifletmeye yetmeyecektir. Zira bölücülük konusunda engin hoşgörü sahibi olan bazı aydınların ve PKK liderini Türkiye'nin bütün siyaset kadrolarından daha fazla önemseyen bazı Batılı odağın dayatması da bu: - Öcalan'la uzlaşın ve onu salıverin! Türkiye'de bölücü fitnenin ortadan kalkması ve ayrılıkçı şiddet eylemlerinin bitmesi bahasına, babamın veya evladımın katili de olsa Öcalan'ı ben de bağışlayabilir, ondan yaraların onarılması yolunda yararlanmaya çalışabilirim. Fakat bunun teminatı nerede? Böyle bir işbirliğinin yürüyebileceğine ve yarar getirebileceğine ilişkin akli güvenceler acaba kaç vicdanı tatmin edebilir? Vaktiyle bir istihbarat elemanı olarak Türkiye Cumhuriyeti için çalıştırılan (!) Abdullah Öcalan'ın daha sonra Suriye'nin MUHABERAT'ı, İsrail'in MOSSAD'ı, ABD'nin CIA'sı, İngiltere'nin MI5'i, Almanya'nın BND'si için neredeyse kadrolu olarak hizmet ürettiği bilinmiyor mu? Böyle birinin, devletle pazarlıktan sonra yine yoldan çıkıp yine Türkiye düşmanlarının stratejik tetikçiliğini yapmayacağına dair kimin teminatına bel bağlanacak? Eskiden olduğu gibi TC'nin can dostu (!) CIA veya MOSSAD'ın güvencesine mi? Unutmamak lazım ki işin sırrı Abdullah Öcalan'ın egosunda düğümlüdür. O yalnızca kendi ululuk kuruntusuna sadık olabilir! Her şeyin üstündeki egosunu en çok tatmin eden seçenek karşısında ilk satacağı bağlantı Türkiye ile pazarlığı ise, ikincisi de Kürt kardeşlerimize olan sevgisidir! Bütün bu mülahazalar ışığında, MİT zirvelerine kadar gelmiş bir akıl hocasının Öcalancı rüzgâr doğrultusunda fikir ve tavır belirtmesi insana ne dedirtir? - Memleketin itfaiyesi yanmış, biz tulumbacı arıyoruz.
|