Dost ve münafık
Bilgisayarda posta kutusuna CIA ve FBI mahreçli virüsler akın ediyor, günün mana ve ehemmiyetine uygun olarak. Aynı yataktayız ya. "Temsili yeraltımız" vadi kurtlarının yeni hamisi büyük medya grubunun adeta "mafya güzellemesi" haberleri eşliğinde Sharon Stone'u öpüverirken, devletin resmi derinliklerinin de bir yastıkta kocaması ne güzel tesadüf. Şunca yıllık müttefiklik ve kendinden menkul stratejik ortaklık tarihimizde, FBI ve CIA başkanları ardışık düzende ayağımıza kadar gelmiş miydi? Hayır. Gelmelerine gerek olmadan meram ve sipariş ilettikleri malumdur. Ismarlama darbelerle çeki düzen verdikleri de öyle. Bu kez, Türkiye'yi, kendi "şehitleri, teröristleri, korkuları, kimlikleri, kaygan zeminleri" arasında, "makul müttefik" halinde ziyadesiyle terbiye edilmiş biçimde "örnek ülke ve bölgesel karakol" kılmanın zamanı gelmiş olmalı. Eteğimizdeki taşları, efeleğimizdeki enerjiyi tükettik nasıl olsa. Artık "yüzde 80'i ABD'ye karşı" bir halk yok.
"Bir halk" da yok artık. "Doğal kimlikleri" hayattaki tek varlıklarıymış gibi keskinleştirilen, başka kimlikler edinmeleri, ne bileyim, insan, demokrat, vicdan, muhalif, anti-emperyalist, savaş ve işgal düşmanı olabilme ihtimalleri adeta unutturulan "halklarımız" var. Birbirleriyle laiklik, türban, kimlikler vesaire temelinde didişir görünürken... CIA'yı, FBI'yı Ankara'da ağırlayıp ABD politikalarının uzantısında seyreden hükümetimiz ile... En sıkı komutanını aynı günlerde ABD'nin en savaşçı, en şahin, en neo-muhafazakâr merkezlerinde dolaştırıp konuşturan Silahlı Kuvvetlerimizin bu "üst kimlik"te uzlaşmak zorunda kalışı var. "Üst kimlik"; dere tepe düz gidip... Kâh "Kuzey Irak korkusu"ndan... Kâh ekonomik kriz ve IMF kabusundan... Kâh yabancı sermaye açlığından... Kâh iktidar vizesinden... Kâh komutanların destek arayışından... Kâh demokrat iş dünyamızın hayranlıklarından... Kâh medyanın ayranlıklarından... Elbette Irak, İran, Suriye gibi komşuların despotik hezeyanlarından... Ve ille de İsrail'i küstürmeme şartından dolayı, bu bölgede dünyanın en tahakkümcü süper gücünün yörüngesine yapışmaktır. Bir sürü milliyetçi, bağımsızlıkçı geçinen kimlik de, bir alay demokrat, özgürlükçü kimlik de, çok laik kimlikler ile pek muhafazakâr nice kimlik de, bu "üst kimlik" ile astüst ilişkisinde buluşuverir. Bunun adı "gerçekçilik" olarak kutsanır.
Ve bu gerçekçilik adına araziye teslim olup yalakalaşan nice yiğit... Karşınıza bağımsız gazeteci... Karşınıza Atatürkçü komutan... Karşınıza muhafazakâr lider... Karşınıza demokrat sivil toplumcu... Karşınıza tabu yıkan yazar... Karşınıza manevi önder... Karşınıza milliyetçi başbuğ... Karşınıza sözde Marksist Kürt örgütü... Karşınıza halkların kardeşliği savunucusu... Karşınıza barış havarisi... Karşınıza "serbest" girişimci filan diye çıkar. Eğer şu hayatta biraz olsun hakikat, biraz olsun mertlik, biraz olsun tutarlılık filan arıyorsanız... Zahmet edip tırnaklarınızla bu cilaları kazırsınız. En azından, bu kadar "yalan ve sahte"nin peşinde sürüklenmeden önce, azıcık durup biraz sorgularsınız. Yanlış anlamayın... Bunun adı mesela "Amerikan düşmanlığı" filan değil... Haysiyet özlemi, hakikat ihtiyacı, adalet arayışı, insanlık vicdanı ve aptallaştırmaya isyandır!
|