O geceyi hatırlıyor musun?..
4 gazeteciydik... Etnisitemiz Türk olarak aynı, hayat tarzlarımız ise farklıydı... Türkiye'den binlerce kilometre uzaktaydık... O şehir senin, bu şehir benim, dolaşıp duruyorduk... İçimizden biri, tam anlamıyla İslami hayat tarzı nı benimsemişti... Diğer üçümüz ise, batılı tarzı... Pakistan bir şeriat devletiydi... Şeriat hükümleri geçerliydi... Doğal olarak alkollü içki bulunmuyordu... Grupta bunu mesele edecek pek kimse yoktu... Kimse alkolik, hatta akşamcı değildi... Her akşam "Nerede benim aslan sütüm" diyecek çığırtkan bulunmuyordu... Yaz sıcağında, davetli olduğumuz Pakistan'da yemeklerimizden kuş sütü eksik olmuyor, ama içeceklerimiz kolayla sınırlanıyordu...
İslamabad'daki Türk Büyükelçisi'nin o gün büyük bir daveti vardı... Türkiye Cumhuriyeti'nin topraklarında... Büyükelçilik binasında... Her zaman olduğu gibi hükümetin yarısı o davetteydi... Pakistan hükümeti için Türk Büyükelçisi'nin daveti çok önemli bir davetti... Hiçbiri kaçırmazdı... Türkiye'yi severlerdi... İki saat sürdü davet... Portakal suyu ve kola ikram edildi konuklara... Akşam 21 sularında sona erdi... Büyükelçi, Ayhan Kamel isimli çok iyi yetişmiş bir diplomattı... Herkesi teker teker yolcu etti... Biz 4 Türk gazeteci gitmek için davrandık... Bize eliyle işaret etti... "İşiniz yoksa kalın... Baş başa sohbet ederiz biraz..."
Büyükelçinin tamamen beyazın hâkim olduğu, geniş odasına geçtik... 4 kişi ve bir de Pakistanlı mihmandar... Büyükelçi mihmandarın isterse çıkabileceğini söyledi... Ve dönüp bize sordu: - Beyler şimdi Türkiye'deyiz ne alırsınız?.. Viski, rakı, cintonik, şarap?.. "Şimdi Türkiye'desiniz ne alırsınız?.." Yalan yok... Türkiye'den binlerce kilometre uzakta Türk büyükelçisinin odası olan Türk topraklarında, bu söz bir duygu patlaması yaratmıştı üçümüzde... Biz Türkiye'ydik... Müslümandık... Ama hayat tarzımız Pakistan gibi değildi... Biz Türkiye'ydik... Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye'sinde... Biz Türkiye'ydik... Bizim büyükelçimizin odasındaki atmosfer, bir Fransız ya da İngiliz büyükelçisinin odasındaki atmosferden farklı değildi... Aramızdaki bir arkadaşımız, İslami hayat tarzını tam olarak uyguluyordu... Türkiye'deyken de içmiyordu... Orada da içmiyordu... Ama onun öyle olabilmesi de aynı güzel Türkiye mozaiğinin aynı güzel parçalarından biriydi... O arkadaşımın adı bugün Vakit gazetesi yazarı olan Abdurrahman Dilipak'tır... Oradaki grup içinde herkesin en fazla dost olduğu isimdi Abdurrahman... O yine koka kola istedi... Çünkü Türkiye'de herkes, her şeyi, her yerde isteyebilirdi... Çünkü Türkiye böyle bir ülke idi... Müslüman, laik, modern... En önemlisi başka yaşam tarzlarına karşı tahammülü ve demokratik... - "Şu anda Türkiye'desiniz ne alırsınız?.."
Şimdi, Türkiye'de bir Belediye Başkanı'nın davetinde yine aynı farklılıkların hoşgörüsünde, farklı farklı içecekleri isteyebilecek miyiz Abdurrahman?.. Ne dersin, 20 yıl önceki o dostluk gecesini yine aynı şekilde yaşayabilecek miyiz sevgili dostum?.. Yoksa... "Şimdi Türkiye'desiniz ne alırsınız?" sorusunun artık bir anlamı kalmadı mı Abdurrahman?..
|