Bu bilanço vesile olsun mali piyasalara yeni düzen kuralım
Yapı Kredi Bankası satıldı; bankacılık, ekonomi ve piyasalar için çok ciddi bir risk ortadan kalktı. Başta bankacılıktan sorumlu otorite BDDK ve TMSF görevlerini yapmış olmanın rahatlığıyla derin bir nefes almış olmalılar. Normalde böyle bir satışın bankanın küçük hissedarını da rahatlatması gerekir. Öyle ya, şirketleri uçuruma yuvarlanmaktan kurtuluyor ve Türkiye'nin en büyük sermaye gruplarından birinin patronajına geçiyor. Bu açıdan bakınca da öyle oldu. Ama devir işleminden sonra ortaya öyle bir bilanço çıktı ki, şimdiye kadarki rekor zararı oluşturdu. Şirketin özkaynaklarını bir anda yarı yarıya eritti. Bankanın altı aylık bilançosunda 92.2 milyon dolar olan zarar üç ayda öyle bir büyümüş ki, 1 milyar 854.4 milyon dolara çıkmış. Sonuçta 3 milyar 310.2 milyon dolar olan özkaynaklar 1 milyar 533.6 milyon dolara inmiş. 1 milyar 777.1 milyon dolar azalmış, yüzde 53 düşmüş. Müthiş bir şey.
20 kat büyüdü Altı aylık bilanço ve daha öncekiler BDDK'nın atadığı yönetim tarafından hazırlandı ve açıklandı. Şimdiki rekor zararlı bilanço ise bankanın yeni sahibi KoçUniCredito ortaklığınca hazırlandı ve açıklandı. İki bilanço arasında sadece üç aylık zaman dilimi olmasına karşın rakamsal olarak çok büyük fark var. Zarar üç ayda tam 20 kat büyümüş. Bunun altıncı ay bilançosuna kadar ayrılmayan karşılıkların ayrılmasından kaynakldığı belirtiliyor. Ancak olaya neresinden bakılırsa bakılsın, önceki bilançoda veya bugünkü bilançoda bir tersik yok mu? Yoksa, bu kadar fark nasıl olabiliyor? Bu fark öyle göstermelik bir fark da değil. Banka özkaynaklarının yüzde 53'ünü silip götürmüş. Üstelik açıklanan yeni bilançoya göre önümüzdeki dönem Yapı Kredi ile Koçbank'ın birleştirilmesi yapılacak. Birleştirmelerde de özkaynaklar kıstas alınıyor.
Borsanın birincisiydi Burada da özkaynağı azalan taraf -ya da geçmişte azalmış olmasına karşılık kamuoyu bilgilendirilmemiş, zamanında doğru aydınlatılmamış taraf- Yapı Kredi Bankası. Halbuki Yapı Kredi Bankası yıllarca borsanın en çok işlem gören hisse senedi. 2003 ve 2004 yıllarında borsanın en çok işlem gören, yani para yatırılan, günlük spekülasyon yapılan birinci kağıdıydı. Halka açıklığı yüzde 42.6 ile en yüksek bankalardan biri. 10 binlerce yerli ve yabancı yatırımcısı var.
Hangisi doğru? Bilanço farklılığından dolayı sadece geçmişte işlem yapanlar, alanlar veya satanlar değil, bugün elinde hisse senedi bulunduranlar da etkilenebilir Şimdi birileri çıkıp ortaya hangi bilançonun doğru olduğunu söylemeli. Yoksa ikisi birden mi doğru? İkisi doğru ise bilançolara nasıl inanılacak ve bu piyasaya nasıl yatırım yapılacak? Sermaye piyasasına yatırım yoksa, bu piyasadan ekonomiye kaynak yaratmak da sınırlı kalır. İstenen ve beklenen sonuç yaratılamaz. Yapı Kredi olayını, sisteme ve ekonomiye tahribat vermeden çözmek BDDK'nın, TMSF'nin misyonu olabilir. Ama bu iş yapılırken sermaye piyasasının temel ilkelerine de uyulmalı. Sermaye piyasasına zarar verilmemeliydi.
Ne yapılmalı? Bunun için bankalar, diğer halka açık şirketlerden hiçbir ayrım yapılmadan sermaye piyasası otoritesince denetlenebilmeli. Bunun için de Sermaye Piyasası Kanunu'nda değişiklik yapılmalı. Önümüzdeki dönem de bu kanun değişikliği gündeme geliyor. * Eğer bu denetim yetkisi SPK'ya verilmek istenmiyorsa, görev Bankalar Kanunu'yla BDDK'ya verilmeli ve küçük hissedar hakları ile kamuoyunun zamanında doğru biçimde aydınlatılmasından da sorumlu tutulmalı. * Buna da 'hayır' deniyorsa, SPK banka hisselerine Gözaltı Pazarı gibi bir pazar açabilir. Bu hisselerin denetiminden, bilançosundan sorumlu olmadığını; burada büyük risklerin meydana gelebileceğini, kamuoyuna ve yatırımcılara duyurur; vurgular. * Belki en çok işlem gören şirketin bilançosunda meydana gelen bu büyük fark kullanılarak son bir önlem olarak BDDK ve SPK'nın birleştirilmesi yoluna gidilebilir.
Sonucu ne olur? Yoksa, ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayan sermaye piyasasının gelişimi güdük kalır. * Sermaye piyasasının yabancı ayağı gelişse bile, yerli ayağı eksik kalır. * Fiyatlar artsa bile, halka arzlar yeterince yapılamaz. * Sonuçta sermaye piyasası ekonomi için kayda değer kaynak yaratamaz. * Bu kaynaktan da yoksun kalan şirketler rekabet gücünü kaybeder. * Ekonomiye bu kadar büyük etki doğurabilecek bilanço olayı, sermaye piyasasına yeni düzen kurmanın tetikleyicisi olmalı.
Sonuç "Yarın bambaşka bir insan olacağım, diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun?" Epiktetos
|