Kamunun finansal egemenliği azalıyor mu?
Türkiye, geçen 30 yılda kamunun ekonomideki finansal egemenliği ile birlikte yaşadı. Kamunun finansal egemenliğinde kastedilenin, finansman gereksinimi olduğunu hatırlatalım. Bu egemenlik 1975 yılından bu yana yoğunluk kazandı. Dayanılmaz boyutlarına ise, giderek artan oranlarda, 1978, 1993 ve 1999 yıllarında ulaştı. Tepe noktaları bulduğunda kriz çıktı, enflasyon rekorlar kırdı. Bu sürecin nedeni, 1970'li yıllardan itibaren kontrol edilemeyen bütçe ve kamu kuruluşlarının açıklarından kaynaklandı. Buna ek olarak, oluşan kamu açıklarını kapatmak amacıyla 1985 yılında başlatılan iç borçlanmaların yarattığı yüksek reel faiz yükünün kamu kesimi açıklarını daha da arttırması, tam bir kısırdöngü yarattı. Bu yapısal bozukluk, finansal kaynakların kamu tarafından emilmesi ve bunun sonucu etkin olamayan para politikası nedeniyle enflasyonla mücadele edilememesi gibi çarpık bir sonucu doğurdu. Maliye politikasının ekonomideki hakimiyeti, para politikasının işleyişine izin vermedi.
Yapısal önlem Finanse edilebilmesi olanaksızlaşan ve acil çözüm isteyen kamu kesimi açıklarının azaltılmasına ve buna dayalı olarak enflasyonun düşürülmesine yönelik oluşturulan program 1999 yılı sonunda yürürlüğe kondu. Arada krizler çıksa da, uygulanması kesintisiz sürdürülen bu program, kamu kesiminin borçlanma gereğinin milli gelire oranını giderek düşürmeye başladı. Kamunun fiskal hakimiyeti azalınca enflasyon da düştü. Kamu açıkları azalıp sıfırlara yaklaştıkça da enflasyon hedeflemesine izin veren bir ortam doğdu. Hikâye bu kadar basit olmasına karşın, bir neslin enflasyon içinde yaşaması gibi acı sonuçları da beraberinde getirdi.
Fiskal hâkimiyet bitti mi? Şimdi aklımıza takılan soru şu: Kamunun hakimiyeti sadece kamu açıkları nedeniyle mi oluşur, ya da kamu açıklarının milli gelire oranı sıfır olunca kamunun hakimiyeti biter mi? Harvard Üniversitesi Profesörlerinden Ricardo Hausmann bu soruya "hayır" diyerek yanıt veriyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Türkiye'ye gelen ve bu konu üzerinde duran Hausmann, kamu borcunun yapısını incelemeden, sadece açıklara bakarak kamunun egemenliği konusunda bir sonuca varılamayacağı görüşünde. Prof. Hausmann'a göre, kamu borç yapısı bazı risk unsurlarını içeriyorsa, örneğin vadesi kısa, dolarizasyon oranı fazla veya özel sektörün dış borçları yüksekse, ayrıca iç para da değer kazanmışsa, bunlar düzeltilmeden fiskal hakimiyet azaltılmıştır denemez. Kamu borçlarının milli gelire oranı Maastrich kriterinin altında olsa bile, riski oluşturan unsurlar düzelmeden para politikasının hakimiyetinden bahsedilemez. Kanımca, Prof. Hausmann haklı. Sadece bir iki rasyoya bakarak "işi hallettik" mantığının, derinliği olmayan bir yaklaşım olduğu açık. Kamunun ve hatta özel kesimin borç yapısını iyileştirmeden, yüksek cari işlemler açığının yeni dış borçlarla kapatma süreci sona ermeden, para politikasının etkin bir şekilde enflasyonla mücadele edeceği söylenemez.
|