|
|
|
|
Yıkın ve yeniden yapın
Yıllarca uluslararası arenada bir arpa boyu yol kat edemeyen Türk futbolu, artık kabuğunu kırmak ve dünyaya açılmak istiyordu... Sıradan bir takıma sahip olan Danimarka'yı bir futbol ülkesi haline getiren ve dünya futbol literatürüne 3-5-2 gibi bir sistemi kazandıran Alman teknik adam Sepp Piontek, 1990 yılında Türk Milli Takımı'nın başına getirildi. Ondan beklenen tıpkı Danimarka'da yaptığı gibi bir "Türk futbol ekolü" yaratması ve genç jenerasyondan birkaç oyuncuyu dünya standartlarına getirmesiydi. O dönem henüz genç bir antrenör olan Fatih Terim de Sepp Piontek'in yardımcılığını yapacaktı.
'VASİYET'YERİNE GELDİ 1994'de ABD'de yapılacak olan Dünya Kupası Elemeleri'ne umutla başlayan Türk Milli Takımı elemelerin sonucunda gruptan çıkamıyor ve ABD 94'ü evinden izlemek zorunda kalıyordu. Geleceğe dair tek ümit ise henüz 20'li yaşlarındaki bir santrforun gösterdiği performanstı. Hakan Şükür yeni yeni milli oluyordu... Piontek, Milli Takım'ın başından 1993 yılında ayrılırken adeta vasiyet ettiği gibi takımın başına Fatih Terim geçti. 1994 yılında, 1996 Avrupa Şampiyonası kuralarına Türkiye 5. torbadan girecekti. O dönem elinde ağırlıklı olarak genç bir kadro bulunan Fatih Terim, tecrübeli oyuncularıyla gençleri bir araya getirip ay-yıldızı tarihinde ilk kez bir Avrupa Şampiyonası'na götürmeyi başarıyordu... 1996 senesinde İngiltere'de grupta oynadığı 3 maçta puan alamayan hatta gol bile atamayan Türkiye, 2 sene sonra yapılan Fransa 98'e bu kez Mustafa Denizli yönetiminde katılamıyordu. Ancak atılan tohumlar meyvesini vermeye başlamıştı... Türkiye tarihinin en başarılı dönemini geçirmeye hazırlanıyordu.
UEFA TÜRKLER'İN ELİNDE 2000'de Belçika-Hollanda ortaklığında yapılan Avrupa Şampiyonası'na katılan Türkiye çeyrek finalde Portekiz'e elenmesine rağmen ayakta alkışlanıyordu. O senenin 17 Mayıs'ında Kopenhag Parken Stadı'nda 'İmparator' Terim ile UEFA Kupası'nı kaldıran Galatasaray'ın nüvesini oluşturan Milli Takım'ın bir sonraki hocası ise Şenol Güneş'ti... Güneş, 2002 Dünya Kupası'nda takımını üçüncülük kürsüsüne çıkararak bu efsanevi jenerasyonu en yüksek noktasına getiriyordu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Bir dönemin efsane kadrosu yaşlandı; yavaş yavaş eridi. Gençleştirmeyi başaramayan Şenol Güneş, 2004 Avrupa Şampiyonası Play-Off'unda Letonya'ya elenilmesinin ardından görevini bıraktı. Yeni teknik direktör Ersun Yanal da "değiştireyim" derken "geliştirme" sağlayamayınca 2006 Eleme Grubu'nun bitimine 3 maç kala görevinden alındı. Artık son ümit yine Fatih Terim'di... O da belki de mecburiyetten, Play- Off'lar da dahil çıktığı 5 karşılaşmada "eski tüfeklere" görev verdi.
NURİ, TEVFİK, CANER... Türk futbol kamuoyu hâlâ güvendiği Fatih Terim'den artık yeni bir jenerasyon, yeni bir takım, yeni bir mantalite belki de yeni bir taktik- sistem bekliyor. Bir dönem baş tacı yaptığımız futbolcularımızın yerini gençlerin almasını istiyor. Yıllardan beri alt yaş gruplarında başarılı olan ancak yaşları ilerleyip "profesyonelleştikçe" kendilerini bırakan genç oyuncuların "dağılmasını" engellemesini bekliyor. Artık kamuoyu Terim'den; Nuri Şahin, Caner, Tevfik, Ferhat, Deniz, Aydın, Özgürcan, Zafer, Uğur, Olcan gibi çok genç oyuncularımızı Emre Belözoğlu, Serkan Balcı, Yıldıray Baştürk, İbrahim Toraman, Servet Çetin gibi genç ama tecrübeli oyuncularımızla kaynaştırıp yepyeni bir Milli Takım izlettirmesini istiyor. Türk halkı, 2008'de Avusturya-İsviçre ortaklığında yapılacak Avrupa Şampiyonası'nda oynayacağımızı dilediğimiz finali bu gençlerle kazanacağı günleri iple çekiyor. Hatta İsviçre ile evinde oynamamız muhtemel rövanş maçında Nuri, Emre, Tevfik veya Tuncay'ın golleriyle kazanmayı diliyor. Artık herkes Fatih Terim'in bir zamanlar temellerini attığı bu yapıyı yıkıp, yeniden bir yapı kurmasını bekliyor.
DENİZ DERİNSU
|
|
|
|
|
|
|
|
|