| |
Sepp Blatter AİHM'lik!
Türkiye-İsviçre karşılaşmasının teknik analizine girmenin anlamı yok. Biz kaybettik. İsviçre istediğini elde etti. Geçelim. Fakat bakın sonuçta, 2006'yı kaybettiğimize bile üzülemeden, şimdi 2008'i kurtarmanın telaşına düştük.
Sonuçlardan yola çıkıldığında, İstanbul'daki maçı 4-1 veya 5-2 gibi bir skorla kazanmış olsaydık bile başımızın beladan kurtulamayacağını tahmin etmek güç değil. Daha maçın üzerinden 24 saat bile geçmeden İsviçreli FIFA Başkanı Sepp Blatter'ın basın toplantısını izleyen herkes, baştan beri Türkiye'ye karşı çok değişik bir "oyun" un kurgulandığından şüphe edemez diye düşünüyorum. Elinde henüz resmi hiçbir rapor, veri, görüntü vesaire bulunmayan Sepp Blatter, FIFA tarihinde eşine az rastlanır bir gayret ve pervasızlıkla Türkiye'yi suçladı. Bir FIFA Başkanı'na yakışmayacak, ancak Almanya vizesini almaktan ötürü, içinden gizlice göbek atan bir İsviçreli gibi davrandı. Bir İsviçreli olarak böyle davranabilir ama FIFA Başkanı olarak bu şekilde tutum sergilemesini kabul etmek imkansızdır. Burada açıkça söylüyorum, FIFA Başkanı Blatter, bizzat kendisi "hukuk fairplay" inden tamamen habersiz ve bunu hiçe sayarak, FIFA organlarına, Türkiye'nin cezalandırılması için yön göstermiş ve baskı uygulamıştır.
Ama ben özellikle Seep Blatter'ın "taraflı" duruşuna ve kabul edilmesi güç ağır cezalardan bahsedebilmesine bakınca, şu kanaate varıyorum, ister istemez: Medyasıyla, yaptıkları iğrenç yayınlarla ve çirkef futbolcuları ile İsviçre tarafı baştan beri şu oyunu bilerek oynamış görünüyor: Türkiye'nin sinirlerini bozarak sürklase etmek! Bana göre son derece "profesyonel" bir plandı bu ve ne yazık ki başarıya da ulaştı. Düşürüldüğümüz duruma bakın: Almanya'ya gidemediğimize mi yanalım, yoksa 2008'in de tehlikeye girmiş olmasına mı yanalım. İsviçre tarafı, bu planı öyle bir işletti ki, İstanbul'daki ikinci maçı bizim açımızdan müthiş bir basınç ve gerginlik atmosferine dönüştürdü. Bilerek gerdiler. Basınç yarattılar. Sinirlerimizle oynadılar. Türkiye'nin futbol gücü ve kalitesi olarak kendilerinden üstün olduğunu biliyorlardı. Rakibi diskalifiye etmenin tek yolu vardı. Böyle bir gerginlik planını devreye sokmak. Nitekim Alpay' ın daha ilk dakikada eline hakim olamayıp, penaltı yaptırmasının, yediğimiz ikinci golde, adamlara şahane bir pas hediye etmemizin altında da işte bu gerginlik vardı.
Peki, ne yapılabilirdi? Bence bir teknik adam olarak, "oyunu okumakla" görevli olan Fatih Terim'in, aslında işte benim bahsettiğim bu "gizli oyunu" okuyabilmesi gerekirdi. İsviçre'nin bu taktiğine karşı, Türkiye'nin yapması gereken şey, sükunet ve soğukkanlı bir duruş seçmekti. Fakat ne yazık ki Fatih Terim, birinci maçtan itibaren tam bir gerginlik ve öfke içindeydi. Evet adamlar, görünüşte centilmen ama ruhlarında fairplay'den bu kadar nasipsiz davranıyorsa, bunda bir bit yeniği aramak gerekmiyor muydu? Tuzağın kokusunu almak gerekmiyor muydu? Genel öfkeli hali, gergin açıklamaları, hasmane değerlendirmeleri, hamaset gazlı sözleriyle Fatih Terim, bu tuzağa bizzat düştü bence.. 2006'ya gidememiş olabiliriz. Ama 2008 cezası yersek, bu hak etmediğimiz bir ceza olur. İsviçreliler'in saldırgan ve çirkef planı tutmuştur. Fatih Terim duygularına yenilmiştir. Sepp Blatter'in tavrı ise tam AİHM'lik bir tavırdır!
|