Erdoğan ne demek istedi?
Erdoğan ' ulemanın görüşü alınmalıydı' dedi ya; ' kökten İslam karşıtı cephe' seçkinleri için akan sular duruverdi: - Bu söylem din devleti özlemini yansıtıyor! İttifak firesiz! Doğuşu, duruşu ve duyuşu itibariyle kökten İslam karşıtı olup özel gerekçelerle iktidara destek veren seçkinler de hiç tereddütsüz saldırıya geçti. Bunların kimi AB muhabbeti, kimi maddi beklentileri için sürdürdükleri iktidar yandaşlığını bir kalemde kenara bırakıp ' ne uleması' diye veryansın ediyorlar. Üstelik de ' Erdoğan'ı kızdırıyoruz, dümenimize taş konmasın' diye bir kaygıları da yok. Böyle bir fırsat çıktı diye keskince kökten İslam karşıtlığı zehrini salgılarlar, ertesi sabah da iktidar kapısına damlayıp pişkince yetim hakkından haraç talep ederler! Hep de veren el bulurlar! Özellikle ' İslam karşıtlığı' diyorum! Zira Erdoğan'ın sözlerine tepki gösterenlerin pek azı samimi bir laiklik kaygısı içindedir! Büyük çoğunluk ya siyaseten Erdoğan'ın hiç de iyi seçilmemiş kelimelerini istismar etmektedir veya ruhundaki kökten İslam nefretini kusmak için ' fırsat bu fırsat' diye saldırmaktadır. Gerçekte Erdoğan'ın niyeti neydi, ne söylemek istemişti? Sırf hakikati öğrenmek isteyen varsa Başbakanın bu sözleri hangi ruh haliyle söylediğine ilişkin güvenilir bir rapor sunabilirim. Neden bu kadar kesin konuşabiliyorum? Hem de meseleyi değil Erdoğan'la, kendisine yakın kişilerden hiçbiriyle görüşmeden nasıl?.. Erdoğan'ın Müslümanlığı hissedişini, yaşamaya çalışma tarzını biliyor, başörtüsü meselesi ile ilgili ruh halini seziyorum. Siyasetçi olarak şu veya bu konuda nefsinin ona neler yaptırdığını izlerken, başörtü mağduru bir baba ve bir insan olarak neler hissettiğini de kendi yüreğimde okuyabiliyorum. Bunları sadece ben mi yapabiliyorum? Elbette hayır! Kendisini doğru anlayabilecek başka kimesneler de vardır amma onlar Erdoğan'ın camiasından, partisinden, makamından, imkanlarından ve rızasından (!?) müstağni değillerdir! Fakirinse Erdoğan'ı memnun etmek gibi bir derdim yok. Onun için Allah'ın izniyle bakışımın adaletinden emin olarak kaydedeyim ki Başbakan ' ulemanın görüşü alınmalıydı' derken kafasının köşesinden dahi bir tür ' fetva' önerisi geçirmiş değildir. AİHM'nin fikrimce de asla hukuki olmayan kararı asabını bozduğu için kastını doğru kelimelerle ifade edememiştir. Söylemek istediği şudur: 'Kişinin başını siyasi veya ideolojik gerekçe ile mi, yoksa salt inancının gereği olarak mı örttüğünü yargı bilemez. Bu bilirkişi meselesidir.' Aynı şeyi yüz kere de ben söyledim ama hiç de aklımın köşesinden din devleti geçmedi. AİHM bilirkişi kullanmadığı için kararı hukuki değildir. Bizim medyamız pek yansıtmadı ama bu kararı saçma bulan batılı hukukçular da az değil! Mesele, dininin kendisine ' başını örteceksin' dediğine inanan, devletinin de ' açacaksın' diye dayattığını gören kadınımızın çaresizliğidir. Böyle bir olayda yasak koymayı çözüm sayan ve hele ' sorun kapanmıştır' diyen kafa, merkep yüküyle hukuk kitabı ezberlese de hukuk insanı olamaz, hatta insan olamaz! ' Yasağı kaldırmak şu sakıncaları doğurabilir' demen başka! ' Yasakladım ve sorun bitti' dediğin zaman milyonlarca başörtü mağdurunu insan saymadığın için sen insan olamazsın! Bu tartışmada en çok, zekasına saygı duyduğum Baykal'a üzüldüm. Cin gibi biliyor ki Erdoğan din devleti özlemiyle bu lafı etmedi. Ayrıca Baykal başını örten kızın yaşadığı açmazı da çok iyi biliyor. Böyle bir konuda Erdoğan'ın o sözünü taktik bir coşkuyla çekiştirip fırtına üretme çabasına nasıl tenezzül eder? Oysa kendi siyasi çizgisince Erdoğan'ın bu gafı ile dalgasını geçip gidebilirdi. O zaman belki başbakan bu tür dikkatsiz söylemlerden kaçınmak için daha titiz davranabilirdi. İş köpürtülünce kökten karşı cephe duygusu iki taraf için de tırmanıyor. Denecek ki: - Siyaset böyle, kızıştıracaksın, yıpratacaksın.. Evet ama ucu dine dokunan veya dokunduğu sanılan her tartışma ülkeyi ve vatandaşı daha da devletsizleştiriyor. Dindar veya dinsiz, bütünlük derdi olan bunu anlar.
|