Lokman peygamberin oğluna öğüdü (3)
b) "Böbürlenerek yürümek" de kibrin başka bir görüntüsüdür. Âyette geçen merahâ kelimesi, "şımarıklıkla" demektir. İsrâ 37'de bu yürüme şekli Yüce Allah tarafından gündeme getirilmiştir. Aşırı sevinme ve şımarmayı ifade eden bu kelime, Mü'min sûresinin 75. âyetinde temrahûn kalıbında geçmektedir. Mü'min 75'e baktığımızda yeryüzünde şımararak yürümenin âhirette sorgulanacağını görürüz ve böylece onun günah olduğu sonucunu çıkartabiliriz. İsrâ 38'e göre, Allah katında bunlar hoş karşılanmayan, nehyedilen kötülüklerdir. Böylece İsrâ 38'de Yüce Allah, "kötülük" diye tercüme ettiğimiz seyyie kelimesine mana vermiştir. Şımararak yürümek ve aynı kibrini davranışlarına da yansıtmak kötülüktür. O zaman kötülüğün bir kısmı, insan psikolojisinden gelmekte ve davranışları ile kendini göstermektedir diyebiliriz. c) İnsanlardan kibirlenerek yüz çevirmenin veya şımarık bir şekilde yürümenin tedavisi nasıl mümkün olacaktır? Sorunun cevabını şu âyetlerle verebiliriz: a) "Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez." Yorumunu yapmakta olduğumuz Lokmân 18'in sonu bu şekilde gelmektedir. Âyetin bu kısmında geçen fehûr kelimesi, "kendisinin büyüklüğüne inanıp övünüp duran", muhtâl da "insanlara, kendisinin büyük olduğunu göstermek isteyen, kendisini beğenmiş" kişi anlamına gelmektedir. İşte terbiye etmek için Yüce Allah, bu insanlardan sevgisini esirgemektedir. Sevgiyi esirgemek etkili bir terbiye için yine etkili bir metot olmaktadır. Demek ki, yorumunu yapmakta olduğumuz Lokmân 18. âyet, hem insan psikolojisinin davranışlarını analiz ediyor; yasaklar koyuyor, bu arada hem de onların eğitilmesinin yolunu gösteriyor. b) İnsanı, böyle davranmasının neyi gerçekleştiremeyeceğini öğreterek terbiye etmek de gereklidir. "Sen ne yeri yarabilir ne de boyca dağlara ulaşabilirsin" (İsrâ 17/37). İnsana acizliğini ve gücünün sınırlılığını öğreterek onu terbiye etmek de bir yoldur. c) Bu tür davranışların ve duyguların Allah katında hoş karşılanmayan, nehyedilmiş kötülükler olduğunu hatırlatarak, insanlardan kibirlenerek yüz çevirmenin, yeryüzünde şımarık yürümenin, kendini beğenmenin ve övünüp durmanın Allah katında nasıl değerlendirildiğinin bilincini vererek terbiye etmek de bir metot olmaktadır. "Bütün bunların kötülüğü, Rabbinin katında asla hoş karşılanmamaktadır" (İsrâ 17/38). 7. Diğer taraftan nasıl davranması gerektiğini öğreterek de insanı terbiye etmek gerekiyor. Açıklamasını yapacağımız Lokmân 19. âyet bunu gündeme getirmektedir. "Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol. Sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır." a) "Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol." Bu ifadesiyle Yüce Allah, yürüyüşünde tabii ol demek istemiştir. "yeryüzünde şımarık yürüme" emrinin karşıtı bu olmaktadır. İnsanı terbiye etmenin metotlarından biri de zıt davranışları yaptırmaktır. Yüce Allah, yürüyüşünde tabii, mütedil, ölçü ve dengeli olmayı emrederek şımarık yürümeyi, kibirlenmeyi önlemektedir. İnsanın yürüyüşünde de bir denge ve bir ölçü olmalıdır. İşte ahlâkın başlangıç noktalarından biri de budur. b) "Sesini alçalt." İnsan konuşurken sesinin tonu, onun ne denli kendini beğenmiş veya kibirli olup olmadığını da ifade eder. Konuşmanın da bir ölçüsü ve tabihali vardır. Konuşmada mutedil olmak, ölçülü bir ses tonuyla konuşmak, bir önceki âyette yer alan şımarıklığın karşıtı olmaktadır. Yüce Allah, insana sesini alçaltması için bir benzetme yaparak onu tiksindirmektedir. "Unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır." Sesini yükselterek konuşmak, kibir alametidir; edep dışıdır ve ahlâksızlığın başlangıç noktalarından biridir. Hem yürürken hem de konuşurken nasıl davranılacağı noktasında iki âyeti daha burada hatırlatmakta yarar görmekteyiz: i. "Rahmân'ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında: 'Selâm!' deyip geçerler" (Furkân 25/63) . "Rahmân'ın kulu" olmanın yollarından biri de tevazu içinde, ölçülü ve dengeli yürümektir. Allah'a kulluk makamı hatırlatılarak eğitme metodu gerçekleştirilmektedir. ii. "Ey iman edenler! Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, peygambere yüksek sesle bağırmayın. Yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir" (Hucürât 49/2). Bu âyet mü'minlere, nerede ve nasıl konuşulacağının edebini öğretmektedir. Yakın arkadaşı ve büyüğü ile konuşmanın bir ölçüsü vardır ve olmalıdır. Buradaki ölçüyü kaçırmanın, amellerin boşa çıkmasına neden olacağını söylemekle Yüce Allah, caydırmayı sağlama amacını gütmektedir. Âyetleri günümüze getirerek şu neticeleri çıkartabiliriz: Lokmân peygamber, şirkin zulüm olduğunu söyleyerek öğüdüne başlıyor, ardından ibadetlere geçiyor, en sonunda da ahlâka, davranışlardaki itidale, dengeye ve ölçüye geçiyor. Biz buna "tevhinancı, ibadet ve ahlâk eğitimi" de diyebiliriz. Hatta kibirle ilgili bir takım yasaklar koyduğuna göre, biz buna "duygu eğitimi" de diyebiliriz. Hz. Lokmân'ın yürüme ve konuşma konusundaki emirlerini ve öğütlerini şu şekilde de yorumlamamız mümkündür. Yürüme, sadece sokakta yürüme değil, bir insanın davasındaki yürümesi anlamına da gelebilir. Fert ve milletler, amaç edindikleri davalarına doğru yürürken başkalarına yüzçevirmemeli, onlara karşı şımarık davranmamalıdır. Bu dava, siyaset davası, medeniyet davası, kültür davası, dini anlayıp yaşama davası olabilir. Konuşma da, sadece yüz yüze konuşmak anlamından öte bir anlam ifade etmiş olabilir. Fert ve milletler davalarına doğru yürürken, başkalarını çağırmak için yazıyı da kullanabilirler. Kitaplarında, makalelerinde, gazetelerinde, kısaca yazılı ve görsel basınlarında seslerini yükseltmemeli, ölçüyü kaçırmamalı, başkalarına karşı kibirli davranmamalıdırlar. Kitap, makale ve toplantılarında çıkardıkları ses, eşeğin sesi gibi çirkin olmamalı, insanın gönlünü okşayacak nitelikte olmalıdır. Hz. Lokmân, oğluna öğüt verirken dinin temel eğitim ilkelerinden hareket etmiş, imandan ibadete, oradan söz ve davranışlara doğru yol almıştır. Kibir üzerinde çok durmuş, amellerin asla kaybolmayacağı meselesine dikkat çekmiştir. Nemelazımcılığın yanlış olacağı, iyiyi emredip kötüden sakındırmanın önemi üzerinde durmuştur; insanın, başkalarını terbiye edip olgunlaştırma faaliyetini yapmadan kendisini olgunlaştırmayı gerçekleştirmesinin zorunluluğuna işaret etmiştir.
|