Görüşlerinize hazırım; emirlerinize değil
Birkaç gün boyunca... "Silahlı Kuvvetler'in içinden", tabanından, öncelikle OYAK vesilesiyle gelmiş mesajlardan bazılarını yayınlayacağım. Mesajlar, OYAK'ın konumunu, üyeleri arasındaki adalet meselesini sorgulayan, astsubayların, emeklilerinin, uzman erbaşların uğradığı haksızlıklara değinen, bu insanları "asker"den ziyade, umutları, acıları, aileleri, çocukları, beklentileri, hayal kırıklıkları, haysiyetleri, saygı görebilme arzularıyla bireyler olarak düşünen bir seri yazı üstüne geldi. OYAK'ın özel sektör görünümlü, "bir devlet-bürokrasi zümresi" holdingi olduğunu... "Zümrenin içinde asıl asli zümre bulunduğunu"... Tabanın çoğunluğunun, görevli askerken de, emekliyken de mutsuz kaldığını, "adalet duyguları"nın eridiğini... Çoğunluğun içindeki çoğunluk için, OYAK'ın da, genel adaletsizliğin bir parçası, emir-komuta zincirinin hayat boyu uzantısı olarak görüldüğünü yazdım.
Yazarken maksadım şuydu: Az tartışılan bir kurumun da tartışılabilmesi gereği. Demokratik tartışma ile hakaret içermeyen, doğru bilgiye dayanmaya çalışan eleştiriden kimsenin muaf tutulamayacağı. Sosyal güvenlik boyutlarını epey aşan ticari OYAK'ın bizzat kendi doğasına bile aykırılaştığı... Hiyerarşi sistemlerinin insanların tüm hayatlarına yapışmasının adaletsizliği. Yazarken, daha çok öğrendim ve çok etkilendim: Silahlı Kuvvetler'in daimi çoğunluğunu oluşturan astsubay ve uzman erbaşlar mutsuz, çok mutsuzdu. Tartışılmayan kurumun her yanında, Türkiye çapında, Genelkurmay binasında da, Cudi Dağı'nda da, için için büyük, ateşli bir tartışma mevcuttu. Medya bu meselelere girmeyerek "steril gazetecilik" örnekleri verse de, bu sorun vardı, yüz binlerce insanın sorunuydu. Gerçekti. Acı gerçekti. Tartışmanın bir boyutu, geçim, sosyal güvenlik, emeklilik, nema; bir boyutu ise "insanlık onuru" meselesi idi. Bir kez daha öğrendim ki; hiçbir su göründüğü gibi durgun değildi. Bu meselelerin tartışılmasını "Silahlı Kuvvetler'in yıpratılması" diye gören ve gösterenler, bence yanılıyor, yanıltıyordu. Çoğunluğunun asker değilse bile insan onuru kırılmış, insan malzemesi küskün, vicdani sıkıntıları büyümüş bir ordu, en az, silahları eskimiş bir ordu kadar sorunluydu. Ben, o, şu bir yana; hatta emekliler bir yana, bana duygusunu, bilgisini, öfkesini, desteğini, şaşkınlığını ulaştıranlar, hadi "Üste görevli 3 bin 500 astsubay adına" diyenleri de bir tarafa koyayım, tek tek "yüzlerce" diyeyim, herhalde hiç "TSK düşmanı" filan değildi. Ama içleri acıyordu. Kanıyordu diyebilirim. Benim için bu, öncelikle insani bir sorundu... Sonra ekonomik ve askeri.
Anormal sayıda mesaj; elektronik postayla, faksla, mektupla ulaştı. Ama en çok, şu köşedeki cep telefonundan: SMS mesajları ve sesle. Sanırım, o vesileyle, bugüne dek TSK içinde, oradaki iç sorunlara ilişkin, en çok sayıda kişiyle yapılmış görüşmeyi de gerçekleştirdim. Çekinmeden, nedense güvenerek, bazen ismini saklasa da, telefon numarasını saklamadan arayarak, bazen açıkça ismini, rütbesini vererek ulaşan, içini rahat rahat döken çok sayıda kişiyle. Tabii ki isimleri açıklamayacağım. Bu olayı; Toplumdaki genel adaletsizliklerin ordudaki uzantısı... Ordudaki hiyerarşinin tüm yaşama uzantısı... Şu sıra tanık olduğum, hiç dikkate alınmasa da, en büyük, en "örgütlü" sosyal tepkilerden biri... Kimsenin kafasını kuma gömemeyeceği kadar aşikar... Gömenlerin yahut başka kafaları gömmeye çalışanların saklamakla daha büyük hatalar işleyeceği kadar vahim... Üniforma, rütbe, hiyerarşi filan tamam da; insanların hukuk karşısında eşitliğine temelden aykırı... Gerçekten vicdan sahibi hiçbir sivil ve askeri üst, en üst makamın boş veremeyeceği, köpürmekle kalamayacağı kadar insani... Kimsenin konuşulmasını engelleyemeyeceği kadar güçlü biçimde desteklenmiş... Ve her yönüyle sorumlutoplumsal gazetecilik mevzuu olarak görüyorum. Yoksa, beterin de beteri, ezilenin de ezileni, çaresizin de çaresizi var bu ülkede. Yoksa, adaletsizlik her yerde! Bakın, henüz mesaj bile yayınlamadım.
|