İçerideki üç eşiği aştık ama asıl dışarıdaki eşiği ne yapacağız?
Önceki gün önce IMF ve Telekom, dün de finansal araçlara getirilen yeni vergi düzeninin revize edilmesi. 2004 sonunda çıkarılan ve bütün yatırım araçlarını yüzde 15 stopajla eşitleyen yeni sistem 2006 başından itibaren yürürlüğe girecek. Yeni sistemin bütün istisnaları kaldırdığından yabancıları kaçırabileceği, piyasayı bozacağı, hatta ertelenebileceği belirtiliyordu. Dün Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Hazine'den sorumlu bakan Ali Babacan birlikte açıklama yaptılar. Daha yürürlüğe girmeden bu şikayetler önemli ölçüde karşılanmış olacak. Ama erteleme ve yatırım araçları arasındaki eşitliği bozmak yok. Yabancıların en çok istedikleri vadeli işlemler için bir yıl daha istisna tanınacak. Borsa işlemlerinde elde tutma süresi 2 yıldan bir yıla indirilecek. Gün içi işlemlerde ağırlıklı ortalama fiyat kullanılacak. Farklı aracı kuruluşlardan alımlar ve satımlarda 'ilk giren ilk çıkar' kuralı uygulanacak. Aracı kuruluşlar, enstrümanlar ve üçer aylık dönemler arasındaki işlemlerde zararların kardan muhsup edilmesi mümkün hale getirilecek ama bunun için isteğe bağlı beyanname verilecek. Dolayısıyla, finansal araçlara yeni vergi yürürlüğe girerken 'acaba satışlara yol açıp piyasa bozucu etkisi olur mu?' korkusu veya riski önemli ölçüde ortadan kalktı. Önceki akşam alınan Telekom kararından sonra dün sabah vergide revizyon açıklamaları, piyasalara alımların artması şeklinde yansıdı. Ancak fiyatların yükselmesiyle hemen arkasından satışlar çoğaldı. Yani piyasaların nefesi çok uzun ömürlü olamadı. Üç önemli haberi piyasa fazla umursamadı.
Neden acaba? Piyasaların asıl yönünü yurtdışı gelişmeler belirlediği için. Yukarıdaki grafik İstanbul Borsası ile Brezilya Borsası'nın son iki yıllık seyrini ve birbirine nasıl paralel gittiğini gösteriyor. TEB Başekonomisti Emin Öztürk'ün hazırladığı son "Haftalık Ekonomi Bülteni"nde bu durum şöyle açılandı: "Yurt içinden kaynaklanan önemli haberle birlikte geçen hafta da iç piyasanın dışarıdan gelen haberlere göre hareket etmesi dikkat çekiciydi. Ancak, bu durumun geçen haftaya mahsus olmadığı, oldukça uzun bir zamandır Türkiye'de piyasaların dışarıdan esen rüzgarlara göre hareket ettiği görülmektedir. Brezilya ve Türkiye'nin uluslararası yatırımcılar tarafından aynı grupta değerlendirilmesi nedeniyle gelişmekte olan piyasalara yönelik risk alma iştahında bir artış veya azalış olduğunda bu iki ülke aynı yönde etkilenmektedir. İki ülke arasında doğrudan bir ilgi olmadığı için, bir ülkedeki piyasaların diğerini etkilemesi değil, ortak bir etkenin her iki ülkeyi de etkilemesi söz konusudur. Bu ortak etken ise FED'in faiz artırımı konusundaki eylemleri ve söylemleri başta olmak üzere çeşitli göstergelere bağlı olarak, gelişmekte olan piyasalara yönelik risk alma iştahıdır. Son birkaç yılda Türkiye piyasalarında ve ekonomisinde görülen gelişmelerin dış boyutu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Şüphesiz Türk hisse senetlerinde yabancı sahipliği oranının yüzde 65 gibi yüksek bir rakam oluşu, Eurobond'ların ise zaten uluslararası bir enstrüman olması bu piyasalarda dış etkiyi güçlü kılmaktadır. Diğer taraftan yerli bankaların hakim oyuncu olduğu yerli tahvil piyasasında ise çok daha az dalgalanma görülmektedir. Döviz piyasasındaki hareketler ise bir yönüyle piyasa psikolojisini, diğer yanıyla hisse senedi ve tahvil piyasasına giren veya çıkan paranın doğrudan etkisini yansıtmaktadır."
Sonuç "Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla" Xsentius
|