|
 |
 |
 |
'Sevinenlere mübarek olsun'
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'nin AB üyeliğinin, ''ikinci sınıf üyelik olacağının yalın bir gerçek'' olduğunu savunarak, ''Tavizler verilmesi sonrasında bizim bayram yapmamızı istemek kimin hakkıdır? Biz böyle bir ilişkiye sevinemiyoruz, sevinenlere mübarek olsun'' dedi.
Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye-AB ilişkilerine yer verdi.
Konuşmasına, İzmir ve Elazığ'da meydana gelen depremden duyduğu üzüntüyü dile getirerek başlayan Baykal, bu depremlerin, herkesin korkularını tetiklediğini söyledi.
Bunun,
deprem sorununun unutulmaması için bir uyarı olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Baykal, deprem konusundaki eylem planının bir an önce hayata geçirilmesini istedi. Baykal, ''deprem nasıl olur, durun bakalım'' mantığıyla hareket ederek, sorumluluğun yerine getirilemeyeceğini belirtti.
AB ile müzakerelerin başlamasına karar verildiğini anlatan Baykal, ''Türkiye'nin, AB ile ilişkilerinin gerçek niteliğinin ne olduğunun anlaşılmasının'', temel gündem maddesi olduğunu ifade ederek, AB ile ilişkilerin gerçek özünün herkes tarafından doğru anlaşılmasına çalıştıklarını, tarihi bir görev yaptıklarını anlattı.
Türkiye'nin AB'ye üyelik mücadelesinin 42 yıldır sürdüğünü, bunun on yıllarca da devam edeceğini kaydeden Baykal, üyelikteki objektif gerçeğin ne olduğu konusunun örtbas edilmek istendiğini savundu. Türkiye'nin müzakerelere değil, tarama sürecine başlayacağını ifade eden Baykal, taramadan sonra da hemen müzakerelere geçileceği sözünün doğru olmadığını söyledi.
''TAM ÜYLELİK GİBİ KABUL ETTİRMEK İSTİYORLAR''
Baykal, Türkiye'nin AB üyeliğindeki varacağı noktada bir tereddüdün bulunmadığını, Türkiye'nin AB'ye tam üye olacağını düşünenlerin, kamuoyunu yanıltmaya çalışanlar olduğunu ileri sürdü. Müzakere süreci sonucunda, Türkiye'nin elde edeceği şeyin, 25 AB ülkesine tanınan tam üyelik statüsünün çok altında, ikinci sınıf üyelik olacağını savunan Baykal, bunu, ''yalın bir gerçek'' olarak nitelendirdi. Baykal, ''Müzakereler tamamlandıktan sonra varılacak hedef, tıpkı Bulgaristan, Polonya gibi tam üyelik değildir. Sanki tam üyelikmiş gibi kabul ettirmek istiyorlar'' diye konuştu.
AB'ye tam üyelikte bile Türkiye'ye vize uygulanacağını vurgulayan Baykal, ''Türkiye'nin 42 yıllık AB mücadelesinde elde edilmesi beklenen bu mudur? Kıbrıs'ın verilmesi, tavizler verilmesi sonrasında şimdi bizim bayram yapmamızı istemek kimin hakkıdır?'' diye sordu.
''AVRUPA VİCDANINI RAHATLATMAK''
Baykal, Türkiye'ye vize uygulanmadığı, gerçek ve tam üyelikte sevinip, bayram edeceklerini, Türkiye'ye bunu layık görmeyenlere de karşı çıkmayı sürdüreceklerini dile getirdi.
AB'nin, üye ülkelerin çiftçilerine sağladığı tarım olanaklarını, Türkiye'ye sağlamayabileceğini ifade eden Baykal, ''Romanya, Bulgaristan, Fransa çiftçisine var. Türkiye'ye yok. AB, 'bunu içine sindir, suratını asma, gül, bunlar seni güldürmeye yeter' diyor'' dedi.
Baykal, Türk çiftçisi adına sevinemeyeceklerini, çiftçiyi aldatmayacaklarını ve aldatılmasına da izin vermeyeceklerini belirtti. CHP lideri, temel haklardan yoksun, binbir ödüne bağlanan AB üyeliği karşısında eteklere zil takıp sevinileceğini, böylece Avrupa vicdanının rahatlatılacağını öne sürdü.
Türkiye'nin AB ile ilişkilerini ''nişanlanma'' sürecine benzeten Baykal, Türkiye'nin, AB ile nişanı kestiğini ancak AB'nin, ''sakın evlilikle biteceğini düşünme. Ortak amaç evlilik ama garanti değil'' dediğini ileri sürdü. Baykal, daha ilk adımda, bu şekilde bir açıklama yapılması halinde, ''işin tadının kaçacağını'' ifade etti.
Hiçbir AB ülkesiyle müzakerelerin ucu açık başlamadığını belirten Baykal, ''15 yıl nişanlı kalacağız. 'Sonunda evlilik olmazsa, bizim evin yanında ev tutacağım, seninle ilişkilerimi sürdüreceğim' Birileri böyle bir ilişkiye seviniyor. Biz böyle bir ilişkiye sevinemiyoruz. Sevinenlere mübarek olsun'' dedi.
''SİZ NE GÜNE DURUYORSUNUZ?''
CHP Genel Başkanı Baykal, Kıbrıs'ı, Gümrük Birliği kapsamına alacak katma protokolün, bir an önce TBMM'de onaylanmasının istendiğini, sonra da gereğinin yapılmasının talep edileceğini savundu.
Eski Dışişleri Bakanı'nın, ''uçakların, gemilerin gelmesi dünyanın sonu değildir'' şeklinde demeci olduğunu ifade eden Baykal, şöyle konuştu: ''Gemilerin, uçakların gelmesini düşünmüyor. Dünyanın sonunun olup olmadığıyla meşgul. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni tanımak da, Kıbrıs'tan Türk askerlerinin çekilmesi de dünyanın sonu değil...
Bunların kabul edemeyeceği şey yok. Kendilerini alıştırmışlar, milleti de alıştırmaya çalışıyorlar. Bu üslup Avrupa'yı müthiş mutlu eder. Bundan alası can sağlığı.''
Baykal, eski Finlandiya Başbakanı Lipponen ile görüşmesine değinerek Lipponen'e, ''Siz, Türkiye'ye Kıbrıs'ın ön şart olmayacağını taahhüt etmiştiniz, garanti vermiştiniz'' dediğini aktardı. Bunu söylemekten, onur ve mutluluk duyduğunu dile getiren Baykal, ''Bunu söylemek ana muhalefet partisine mi düşerdi? Siz ne güne duruyorsunuz'' diye seslendi. CHP lideri Baykal, kolektif bir aldatmaca sürecinden geçildiğini de savundu.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''Türkiye'yi pazarlamakla mükellefim'' sözlerini değerlendirirken, ''Sayın Başbakan'ın mesleği pazarlamacılık, doğru... Sayın Başbakan, Ülker pazarlamasından, Türkiye'nin pazarlanmasına geçmiş durumda. Başbakan, yaptığı işe ad koymak durumunda kaldı. Bu bir itiraftır'' diye konuştu.
Baykal, iktidarın AB politikasına yönelttikleri eleştirilerden memnun olmayanlar bulunduğunu ifade etti. ''Kim bu memnun olmayanlar'' diye soran Baykal, ''Eski solcular, önce sağcı, sonra yağcı oldular. Eskiden Rusya'ya, şimdi de AB'ye yağcılık yapıyorlar'' diye konuştu. Baykal, CHP'nin tutumuna ilişkin takındıkları tavıra ilişkin yazılarında, ''gerçekçi, cesur ve yiğitçe'' değerlendirmelerde bulundukları gerekçesiyle Fikret Bila ile Erdal Şafak'a teşekkür etti.
''BAŞBAKAN KÖŞEYE SIKIŞTI''
Başbakan Erdoğan'ın son zamanlarda ''köşeye sıkışmış bir durumda olduğunu, ortaya atılan iddialar dolayısıyla bir başbakana uygun düşmeyen tutum içine girdiğini'' öne süren Baykal, Başbakan'ın konuları saptırmak için elinden geleni yaptığını ve medyanın buna destek verdiğini savundu.
CHP'nin, Galataport ve Kuşadası Limanı ihaleleri ile Tüpraş'ın yüzde 14.76'lık hissesinin satışı işlemleriyle ilgili olarak gensoru verdiğini anımsatan Baykal, 3 olayda ''ciddi hukuksuzlar'' bulunduğunu ileri sürdü.
Eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın ''gece yarısı görüşmesi'' dolayısıyla Yüce Divan'da yargılandığını anımsatan Baykal, ''Şaibeli 3 olayın niteliği ve sonuçlandırılma biçiminin arkasında özel gizli bir mutabakat var. Bunu kabul etmemiz mümkün değil'' diye konuştu.
Türkiye'de başbakan olanların, milletin varlığını kendi uygun gördükleri şekilde değerlendirebilecekleri ve kime isterlerse verebilecekleri şeklinde bir anlayışa sahip olduklarını anlatan Baykal, şunları kaydetti:
''Türkiye başbakanlarına bunu öğretemedik. Türkiye'nin malını, varlığını kime istersem aktarırım. İstediğim pazarlığı yaparım, istediğim işbirliğini sağlarım, onlar alır götürür, herkese alkışlatırım bunu... Böyle bir şey yok. Bu olaylar AB üyesi ülkelerinde olabilir mi? Bu, Fransa'da, İngiltere'de olabilir mi? Onlar da olmaz, bizde oluyor. Nasıl oluyor? Bunun hesabını sormayacak mıyız? Sorarsan, 'sana sermaye ırkçısı' derler.
Biz, ne sermayenin ne insan ırkçılığı ile hiçbir ilişkisi olmayan bir siyaset anlayışının temsilcileriyiz. Bizlere, ırkçılık lafı kadar ağır hakaret kabul edilebilecek bir değerlendirme olamaz. Irkçılık, insan olmaya meydan okumak, insanları ayırmak demektir. Kimsenin böyle bir hüküm vermeye hakkı yoktur, kimseye böyle bu hakkı vermiyoruz, böyle bir hakkın kullanılmasını hiçbir şekilde kabul edemeyiz. 'Neye karşı çıkıyorsunuz falan ırktan birisi Türkiye'ye para getirecek' diye. Türkiye'ye para götürecek diye kimseye, onun ırkına karşı çıkmıyorum. Sana karşı çıkıyorum Sayın Başbakan.''
''GÜN GELECEK HESAP SORULACAK''
İsrail'de yayınlanan bir gazetenin, İşadamı Sami Ofer'in ''hükümetleri maymuna çevirdiğini, yönetmelik iptal ettirip kanun çıkarttırdığını, hükümetlerin ağzından girip kulağından çıktığını'' yazdığını anlatan Baykal, Galataport ve Kuşadası Limanı ihaleleri ile Tüpraş'ın bir kısım hissesinin satışındaki ''şaibeli olayları'' görmezlikten gelemeyeceklerini söyledi.
Baykal, şöyle konuştu: ''Böyle olaylar karşısında sessiz kalmamız, bunları görmezlikten gelmemiz vatanseverlik mi olacak? Başbakan, 'sermaye ırkçılığı yapanlar var' diyor. Bunu İsrail'li de yaparsa, Arap da yaparsa, ABD'li de yaparsa da, Türk de yaparsa karşıyız. Burada söz konusu olan sermayenin milliyeti değil, sermaye ile içli dışlı olan iktidarların konumu... İktidarlarının kendi ülkelerindeki hukuku nasıl etkilediklerinin hesabının sorulması lazım. CHP olarak gensoru görüşmelerinde soracağız, parmak hesabıyla 'şöyle olur, böyle gider', ama görevimizi yapacağız. Türkbank'ta olduğu gibi görevimizi yapacağız. Sanmasınlar ki, gensoru reddedilerek, bu olayları örtbas etmek mümkün. Hiç kuşku duymuyorum, gün gelecek meclis aritmetiği değişecek, Yüce Divan'da bunların hesabı sorulacak''
''PAZARLAMANIN RİSKİ VAR, MEŞRU PARÇASI KOMİSYON''
Başbakan Erdoğan'ın, ''görevim Türkiye'yi pazarlamak'' dediğini anlatan Baykal, Genel Kurul görüşmeleri sırasında CHP İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''Türkiye'yi pazarlıyorsunuz'' dediğini, buna AK Parti'lilerin tepki gösterdiğini söyledi. Baykal, ''Bu dönüşümün altında ne yatıyor? Başbakan yaptığı işe ad koymak durumunda kalıyor, yaptığı işi kabul etmek zorunda kalıyor. Bu bir itiraftır'' diye konuştu.
Başbakanların ülkelerini yöneteceğini ve tanıtımına katkı yapacağını, bunun özel bürolarda gece-yarısı görüşmelerle değil, geniş, açık ve saydam toplantılarda gerçekleştirebileceklerini anlatan Baykal, ''Şikayetçi olduğumuz ne? Şikayetçi olduğumuz, Türkiye'yi pazarlama durumunda olması. Sayın Başbakan'ın mesleği pazarlamacılık, doğru... Ülker pazarlamasından, Türkiye pazarlamasına geçmiş durumda Sayın Başbakan. Yalnız bu pazarlamanın bir riski var. Çünkü pazarlamanın meşru bir parçası komisyondur. Ülker pazarlaması yaparken komisyonunu alıyordu, Türkiye'yi pazarlarken komisyon ne oluyor?''
''BAŞBAKAN TÜRKİYE'YE YAKIŞMIYOR''
Son günlerde Başbakanlıkta 2 tutuklama olduğunu anımsatarak, ''Başbakanlığın görüntüsünü tasavvur edebiliyor musunuz'' diye soran Baykal, ''Bu, Başbakanın hak, hukuk, adalet kavramları karşısındaki laubali tavrını yansıtmıyor mu? Bunun kendi uygulamalarına yansımıyor olması düşünülebilir mi? Başbakanın bu uygulaması, anlayışı Türkiye'ye yakışmıyor ve bizzat bu Başbakan Türkiye'ye yakışmıyor.''
Baykal, hükümetin bilime ve hukuka karşı tavrının kuş gribi olayında ortaya çıktığını savunarak, bu konularda araştırma yapan Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Enstitüsü ile Afyon Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün, arazilerinin birilerine pazarlanması amacıyla kapatıldığını iddia etti.
REKTÖR AŞKIN'IN TUTUKLANMASI
Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın'ın tutuklanması olayını da değerlendiren Baykal, olayı, sessizce izleme olanağının ortadan kalktığını söyledi. Ortaya çıkan bilgiler ve kurulmuş ilişkilerin ortada vahim bir manzaranın şekillenmekte olduğunu gösterdiğini öne süren Baykal, kamuoyunun olayı dikkatle izleyeceğini kaydetti.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir rektörün yaka-paça tutuklandığını, bir rektörün cezaevine konulabilmesi için pek çok dolambaçlı yola sapıldığını öne süren CHP Genel Başkanı Baykal, rektör hakkında soruşturma yapılabilmesi için YÖK'ten izin alınması gerektiğini, bunun önüne geçmek için eylemin örgütlü suç kapsamına sokulduğunu savundu.
Baykal, ''2 tutuklulu suç örgütü. Gülünç manzara, inandırıcı değil. Her an yeni bilgiler geliyor. Gelen bilgiler, hukukun tehlikeli şekilde siyasallaşmakta olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.
Böyle bir durumun, ''rektör problemi olmaktan çıkacağını ve Türkiye'de hukukun işleyişine yönelik değerlendirmeleri'' gündeme getireceğini anlatan Baykal, ''Van Rektörü şahsında, Türkiye'de hukuk, adalet çok ciddi sınav vermektedir. Şunu anlamak istiyorum: Bu davayla ilgili olarak hükümet düzeyinde ilgili kişilerle herhangi bir irtibat kurulmuş mudur? Hükümet düzeyinde, adliye mensupları ile bir ilişki kurulmuş mudur?'' diye sordu.
''BU İSYANI İFADE ETMEK İSTİYORUM''
''Türkiye nereye gidiyor?'' diye soran Baykal, sözlerini şöyle tamamladı: ''İnsan hakları, demokrasi, hukuk devleti laflarının altında namuslu, dürüst yaşamlar böyle perişan edilecek mi? Herkesi aklını başına almaya çağırıyorum. Türkiye bir hukuk devletidir. Kimseyi işlemediği bir suçtan tutuklamaya, mahkum etmeye kimsenin hakkı yoktur. Gereksiz baskı niteliğinde olan ve daha önceki siyasi husumetlerin devamı niteliğindeki bir olaya yargının alet edilmesine Türkiye sessiz kalamaz. Ortada bir suç varsa, bunun netlik kazanması lazım. Ortada bir suç yoksa, bu tertipler Ankara'nın baskısıyla, bakanların adliyeyi parmağında oynatmasıyla çığırından çıkarılabiliyorsa, buna müsaade etmeyiz. Bu isyanı ifade etmek istiyorum.''
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|