|
|
Başbakanımıza afiyet olsun
Zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral Çernobil faciası sonrası lıkır lıkır Karadeniz çayını içmiş, "Bunda hiçbir şey yok!" demişti... Yıllar sonra Karadeniz'in o bölgesinde kanser vakalarında şiddetli bir artış gözlemlenmeseydi, Başbakan Tayyip Erdoğan "Bunda bir şey yok!" diye tavuk yediğinde, bir de üstelik bizim gazetenin muhabiri Ali Ekeyılmaz'a yedirdiğinde bir anlamı olurdu. Ya da tavuk krizi doğru dürüst yönetilseydi, Sayın Başbakan'ın bu jesti işin tamamlayıcısı olarak ciddi bir etki yaratabilirdi... Başbakan çok iyi niyetli. Ne yapsın? Elinden gelen bu... Bir şeyler yapması gereken, kriz iletişimini adam gibi yönetmesi ve bu krizden en çok etkilenen kesim. Yani tavukçular. Ayrıca tavukçuların bu seferki krizi Erman Toroğlu yüzünden yaşadıklarına da benzemiyor. Çünkü bu kez tartışılan 'keyfe keder' hormon meselesi değil. Ölüm kalım meselesi haline getirilmiş bir algılama var ortada. İşte bu algılamayı da, "Benim tesislerime virüs giremez" muhabbeti ile yönetemezsiniz. Bu bir. İkincisi, bu kez konu sadece sektörü değil Türkiye markasının tamamını tehdit ediyor. Futbol Federasyonu Başkanı Dr. Levent Bıçakçı, bizim Özlem Gürses ile sunduğumuz Habertürk'deki programda bugün tekrarını 11.30'da izleyebilirsinizdedi ki: "Bu kriz 2012 Avrupa Futbol Şampiyonasının Türkiye'ye verilme kararını olumsuz yönde etkileyebilir" İş ciddi... "Panik yapmayın!" açıklamalarıyla yönetilemeyecek kadar ciddi. Belki gerçek durum o kadar vahim değil. Ama algılama vahim. Çökmekte olan sadece tavuk sektörü değil. Çevresindeki tüm sektörler halka halka tehdit altında. Bu "Panik yapmayın!" konusuna da bayılırım. Tam tersi etki yapar. İnsana "Ağlama!" dersen nasıl daha çok ağlarsa; insanları paniğe sevk etmenin en akıllı yolu onlara "Panik yapmayın!" demektir... "Demek ki, paniklik bir durum varmış..." diye düşünür insan... Pekiyi ne yapmak lazım? Kitapta ne yazıyorsa onu yapmak lazım. Haydi benim "Algılama Yönetimi" kitabını 'kalın' buldunuz; alın Salim Kadıbeşegil'in "Kriz geliyorum der" adlı kitabını. Orada ne yapmanız gerektiği yazıyor. Hem de yemek tarifi yalınlığında. Satır satır uygulayın. İşe yaradığı hemen görülecektir. Önce hemen şu tekil çıkışları durdurmak gerek. "Bende virüs yok, benim kuşumun eti yenir" çalışmaz... Bu kez kriz masasında tavukçuların yanında, ilgili bakanlıkların, turizmcilerin, medyanın, akademi dünyasının, ilgili STK'ların da oturması şart. Sonra ellerin ciddi bir şekilde cebe gidip iletişim için bir fon oluşturulması gerek. İletişimin yurt dışı ayağını yönetecek profesyonel destek alınması da ihmal edilmemeli. Tek bir sözcü, her gün tüm gelişmeleri, tüm detayı ile Türkiye ve dünya kamuoyuna anlatmalı. Geniş bir bilgilendirme kampanyası başlatılmalı. Virüsle ilgili açıklamaların AB'den gelmesi beklenmemeli. Ve sonunda dünya aleme, "Helal olsun Türkiye'ye; bu krizi çok iyi yönetti" dedirtmeli... Belki bu bilimsel ve etkili çalışmadan 'iletişim krizi müptelası' haline gelmiş olan Kültür ve Turizm Bakanımız Atilla Koç da kendisine ip uçları çıkarabilir... Kim bilir...
|